Emanet Para

Emanet, gerek sözlük olarak gerekse içerik olarak ve gerkese manadaki derinlik olarak çok değerli bir kavramdır çok yüce bir kavramdır.bazen kutsal bir içeriği de barındıran o emanet sözcüğü duyduğumuz anda hepimizde şöyle biraz sarsılırız ve o anda bütün bedenimizi bir heyecan sarar bir korku sarar ve bir ürperti hali tüm bedenimzi öylece kaplar. Ve o anda manevi dünyamızın o sonsuz derinliklerinde cevabını  asla bulamayacağımız bir bilinmezlikle karşılaşırız. Ve sanki bir sorgu tünelinden ngeçmişteki kutsal emanetlere dairbazı olaylar bazı yaşanmışlıklarve bazı ihanetler aklımıza gelir.

Mana derinliği çok büyük olan emanet kavramı; içinde barındırmış olduğu o anlam itibariyle de bazen asıl kişiliğimizin ortaya çıkmasında veya oluşmasında en temel araçlardan birine de dönüşebilir. Örneğin emanete hainlik etmek gibi bir sözcük, br kavram; ne kadar da biz insanları anlatır veya biz insanları dile getiren bir kavrama dönüşür. Sadece biz insanlara dair bir kavram olan emanet sözcüğü aslında asıl anlamını da o dinsel kökenlerde bulur, dinsel terimlerde bulur. Şu ölümlü dünyada gözümüzle gördüğümüz herşey ama herşey bize bir emanettir. Örneğin bu bir can da olabilir, bir malda olabilir, bir sözcükte olabilir ve bir sırda olabilir ve kutsal bir obje olabilir. O değerli insan Mevlana Jalaluddin-i Rumi:” Hiçbir mal sizin değil, neyi bölüşemiyorsununz? Hiçbir can sizin değil, niye dövüşüyorsunuz?” derken de; işte bu yalın gerçeği işaret etmekte ve herşeyin bize bir emanet olarak verildiğine dakkat çekmekte.

Ve bizlerin emanet para adını vermiş olduğumuz bu anlam yüklü hikayemizin asıl kahramanlarından biri olan irlandalı dostumuz; Londra2nın kuzeyindeki  o Muswell Hill bölgesinde yaşamaktadır. Adı şimdilik bizde saklı olan bu irlandalı dostumuz aslında gençlik dönemlerinde çok iyi bir araba yarışçısı olduğu için;söz konusu bu hikayemize de sırf bu özelliğinden dolayı dahil olmuştur. O kiraqladıkları bir evde oturan bu irlandalı dostumuz kanser hastası bir eşi ile iki de kız çocuğu vardır. Gençlik dönemlerinde adeta para, pul içinde çok gösterişli bir yaşam sürdüren bu irlandalı dostumuz; ilerleyen o süreç ile birlikte artık ailesini bile doğru dürüst geçindiremeyecek bir duruma gelmiştir. Yani yaşamın o acımasızlığı, o kural tanımamazlığı burada da devreye girmiş ve o çirkin yüzünü burada da kendisini göstererek; bu güzel ailenin o mutlu yaşamını  adeta bir cehenneme çevirmişti. Adına mutluluk denilen o güzel kavram, artık o örnek aileden çok uzaklarda bir yerlerdeydi. Aile kavramının kutsallığına değer veren ve kişilikli yaşamından da asla taviz vermeyen bu İrlanda’lı dostumuz; bütün bu olumsuzluklara rağmen yinede ayakta kalabilmek için ve yaşamın o acımasız kurallarına teslim olmamak için gece gündüz çalışıyordu ve bütün varını yoğunu ortaya koyuyordu. Çünkü onun kanser hastası bir eşi vardı ve onunla evlendiğinde de; iyi günde, kötü günde birlikte olacaklarına ve birbirlerine sahip çıkacaklarına dair yemin etmişlerdi. Ve artık gün, söz konusu o yemini tutma zamanıydı ve o fedakarlığı gösterme zamanıydı. Çünkü orada kanser hastası fedakar bir anne ile, çok güzel iki de kız çocuğu vardı.

Bütün bunların bilincinde olan İrlanda’lı dostumuz iyi bir aile babası olabilmek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Adam, o zor şartlar altında gerek ailesini geçindirebilmek için, gerek kızlarının okul masraflarını karşılayabilmek için ve gerekse de sevgili eşinin o çok yüksek maliyetli kanser hastalığına ekonomik yönden bir katkı sunabilmek için her yolu deniyordu. Adam, o zor koşullar altında bazen gündüzleri bir takım inşaat işleriyle uğraşırken, bazen de geceleri bir mini cab ofisinde taksi şöförlüğü yapmaktadır. Böylesine yoğun bir iş temposu içinde ve böylesine çılgın bir koşuşturma içinde bir yaşam sürdürmeye çalışan o çaresiz adam; artık doğru dürüst uyuyamamaktadır ve hatta dünyalar kadar çok sevdiği kızlarını bile doğru dürüst görememektedir. Zaman ve şartlar artık o ailenin alehine işliyordu ve içine düştükleri o çaresizlikte adeta o ailenin üzerine bir karabasan gibi çökmüştü. Çünkü evin annesinin sağlık durumu daha da bir kötüleşmişti. Ve bir an önce ameliyat edilerek tedavi altına alınması gerekiyordu. Ve bizim o iyi kalpli İrlanda’lı dostumuz içine düşmüş olduğu o çaresizlikten bir çıkış yolu ararken; gecenin ilerleyen bir saatinde ona bir telefon geldi. Telefondaki kişi, hemen o gece onunla görüşmek istiyordu. İrlanda’lı dostumuz bu sürpriz telefon görüşmesi üzerine hemen giyindi ve telefonda belirtilen o yere gitti.  Burası bir oto tamirhanesi gibi bir yerdi ve içeride toplam üç kişi onu beklemekteydi. Kısa bir ön tanışmadan sonra ; telefonda kendisini arayan arkadaşı, ona yapılacak olan o işe dair birtakım bilgiler anlattı. Ve arkadaşının anlattığına göre de bu bir uyuşturucu işiydi. Ve bu işin sonunda da herkes kazanacaktı.

Böylesine tehlikeli  bir işi yapabilmek içinde, onların çok iyi araba kullanan şöföre ihtiyaçları vardı. Ve uyuşturucunun teslim alınacağı o gece arabayı kullanacak olan kendi arkadaşları bir anda ortadan kalbolduğu içinde; onların çok acilen iyi araba kullanan bir şöföre ihtiyaç doğmuştu. Ve işte böylesi bir ihtiyaçtan dolayıdır ki;bu iş için onu çağırmışlardı. İçlerinden biri de bizim İrlanda’lı dostumuzu çok iyi tanıdığı için ve onun çok iyi araba kullandığını bildiği için;çetenin liderine önermişti. O gece herşey en ince detayına kadar anlatıldı ve herşey yolunda giderse eğer;bu işin karşılığında bizim İrlanda’lı dostumuza toplamda ellibin pound ödeyeceklerini söylediler. Ve bu para karşılığında ondan sadece çok iyi araba kullanmasını ve herhangi bir tehlike karşısında da ona teslim edilecek  olan o içi para dolu çantaya çok iyi sahip çıkmasını istediler.

İrlanda’lı, böylesine tehlikeli ve böylesine ağır sorumluluk gerektiren bir teklif karşısında ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırdı. Çünkü o iyi bir aile babasıydı, örnek bir insandı ve böylesine yüz kızartıcı suçtan dolayı da hem kendisini hem de o çok sevdiği ailesini lekelemek istemiyordu. Adam, o anda adeta iki arda bir derede kalmış gibiydi. Bir yanda ailece yaşadıkları o ekonomik sorunlar, bir yanda eşinin sağlık sorunları ve bir diğer yanda da kız çocuklarının o eğitim durumları. Ve bütün bunların tam karşısında ise;yüz kızartıcı bir suçtan dolayı yakalanıpta yıllarca içeride yatma durumu. Fakat içine düşmüş olduğu o çaresiz durum ve o çok sevgili eşinin daha da ilerleyen o kanser hastalığı onu böylesine yüz kızartıcı bir işi kabul etmeye adeta zorlamaktaydı. Çünkü devir, paranın devriydi ve bütün kapılar onun sayesinde ardına kadar açılıyordu. Ve var olan bütün sorunlarda yine o lanet olası paranın sayesinde bir bir çözülüyordu. Para bir yandan insanların sorunlarını çözerken , bir diğer yandan ise insanlara çeşitli suçlar işletip onların o güzelim hayatlarını karartmaktaydı, o güzelim geleceklerini esir almaktaydı.

Paranın, biz bütün insanları adeta suç işlemeye davet eden çekiciliği ve o dayanılmaz vazgeçilmezliği; burada bir kez daha o çirkin yüzünü göstererek bizim İrlanda’lı dostumuzu da bir anlamda çaresiz bırakmıştı. Ve öyle görünüyordu ki zafer yine o kirli paranındı, yine o şeytani paranındı. Ve yine adına para denilen o şeytani ürün asıl gücünü  göstererek bizim İrlanda’lı dostumuzu da suç işlemeye davet etmişti. Haftalardır o iyi kalpli eşini tedavi ettirebilmek için kendince bir çıkar yol arayan bu çaresiz adam; en sonunda o kirli işi kabul etmek zorunda kaldı. ve gecenin epeyce ilerleyen bir saatinde diğer uyuşturucu mafyasıyla buluşmak üzere oradan ayrıldılar.

Uyuşturucu işi hem tehlikeliydi, hem yüz kızartıcıydı, hem şeytani bir yönü vardı, hem insanları zehirlemektedydi ve hem de içinde binbir türlü ihanet , entrika vardı  ve bu karanlık alemde de;ihanetin bedeli çok ağırdı. Fakat bütün bunlara rağmen adına ihanet denilen o şeytani düşünce veya istem burada da devreye girmiş ve teslimat noktasında iki taraf arasında çok şiddetli bir çatışma yaşanmıştı. Ve daha sonra bu çatışmaya poliste karışınca bir anda ortalık kan gölüne dönmüştü. O sırada kendisine teslim edilen o parayla birlikte arabanın içinde beklemekte olan İrlanda’lı dostumuz; grup liderinin daha önceden kendisine vermiş olduğu o talimat doğrultusunda hemen arabayı çalıştırarak hızla oradan uzaklaştı. Çünkü kendisine emanet edilmiş olan o çantanın içindeki paranın güvende olması gerekiyordu.

Bu düşünce içinde en önde bizim İrlanda’lı dostumuz ve arkada ise birkaç polis arabasından oluşan bir ekip ile birlikte;gecenin o bir hayli ilerlemiş saatinde o boş sokaklarda çok sıkı bir takip süreci yaşamaya başladı. Gençlik dönemlerinde çok iyi bir araba yarışçısı olan bizim İrlanda’lıyı yakalamak neredeyse imkansız gibiydi. Ve böylesine heyecan verici bir takip süreciyle birlikte bizim İrlandalı dostumuz o eski dönemlerine döndüğünü düşündü. Çoktandır böylesine heyecan dolu bir anı hiç yaşamamıştı. Adam, sanki kanatlanmış bir şekilde o sokakları, o caddeleri ve o kavşakları bir bri geçiyordu. Bu haliyle onu tutmak, onu yakalamak, onu sıkıştırmak neredeyse imkansızdı.

Bir yanda o eski araba yarışçısı, bir diğer yanda ise Londra gecelerinin uykusuz bekçileri, o asıl bekçileri polislewr olduğu halde sırasıyla önce Enfield, daha sonra ise Edmonton, Tottenham, Wood Green,Turnpike Lane, Manor House, Stamford Hill ve en sonunda da Stoke Newinton’ u da içine alanbir takip süreci yaşandı. Bu müthiş kovalamacaya, bu amansız takibe taha sonradan aşağıyı aydınlatan bir polis helikopteri de karışınca; olay daha da renklenmiş ve daha da heyecanlı hale gelmişti. Ve ortada sanki bir film sahnesini andırır görüntüler vardı ve bizim irlandalı dostumuz da; bu sahnenin içinde asıl başrol oyuncusu gibiydi, asıl kahraman gibiydi. Fakat bu çok kötü bir filmdi ve seneryosu da yürek burkan cinstendi.

Saatlerce süren bu amansız takipten ve kovalamacadan sonra; bizim irlandalıda yavaş yavaş yorgunluk emareleri göstermeye başlamıştı. Bu şekilde daha ne kadar kaçabilirdi ki ve daha ne kadar bu amansız takibi sürdürebilkirdi ki? Artık yakalanması an meselesiydi ve her an kazayada uğrayabilirdi. Adam, içinde bulundu o şartlar altında böylesine bir tehlikeyi aklına dahi getirmek istemiyordu. Çünkü yakalandığı an hemen gözaltına alınacaktı, tutuklandıktan sonra bir cezaevine konulacaktı, kendisine emanet edilmiş olan o paralara el konulacaktı ve yargılandıktan sonra çok ağır bir cezaya çarptırılacaktı. Adam, böylesi bir duruma düşmemek için hemen o meşhur Yucatan Bar’ın bitişiğindeki o ara sokağa dalarak bir anlamda izini kaybettirmek istedi.

Saat sabahın üçü gibiydi ve o sırada, o zorlu yaşam zorlu yaşam yolculuğunda çok ağır darbeler aldıktan soınra kendisini o rengarenk ışıklarla dolu o gece alemini içine atarak bir anlamda izini kaybettirmek isteyen o yaşam yorgunu Veysel Baba; o gece eylence nöbetini daha yeni bitirmiş bir halde Yutacan Bar’dan ayrıldı. Adam bütün günü ve geceyi alkol alarak geçirdiği halde geçirdiği halde hızını alamamıştı. Fakat barın kamanma saati çoktan geldiği için artık ona da yol görünmüştü. Bu varlık yokluk savaşımında mücadeleyi kaybetmiş bir yorgu savaşçı olarak kendini o içki aleminin içine atan adam çaresiz bir şekilde bardan ayrıldı ve hemen karşıdaki o bus durağına yöneldi. O anda amansız bir takibin içinde olan polis arabalarının siren sesleri ve yukarıda öylece dönüp duran o polis helikopterinin pervane sesi bile artık o siyaset yorgunu adamın dikkatini çekmiyordu. O gürültü içinde yolun karşısındaki bus durağına yönelen adamın her nedense orada o bus durağında böylece beklemekte olan bir genç bayanın birkaç serseri genç tarafından rahatsız edildiği dikkatini çekti. Adam, hemen oraya müdahale ederek o serseri kılıklı gençleri oradan uzaklaştırdı. Adam o bölgede çok iyi tanındığı için ve söz konusu o gençler de onu çok iyi bildikleri için daha fazla direnmemişlerdi.

Orada, o bus durağında böylece beklemekte olan o genç bayan; böylesine iyi kalpli ve böylesine cesur tavır sergileyen adama teşekkür etti. Londra’nın gizem dolu gece hayatında böylesine sahnelere alışkın olan bizim Veysel Baba’da kendisine teşekkür eden o genç bayana hiç önemli değil gibisinden bir yanıt verdi. Ve daha sonra o gece bus gelinceye kadar da; orada, o bus durağında öylece bekleyen o iki insan arasında çok derin bir sessizlik yaşandı. Gecenin o ilerlemiş saatinde bütün bir şehir çok derin bir uykudayken;orada, obus durağında öylece beklemekte olan bu iki insan ise sanki günü daha yeni bitirmiş bir halde gelecek olan o bus ü bekliyorlardı.

Ve sanki bir takım gizemli güçler o anda devreye girmiş ve apayrı dünyalara ait bu iki insan gecenin o ilerlemiş saatinde o bus durağında buluşturup, bir araya getirmişti.

Ve biraz sonra onların beklemiş oldukları o gece busı gelince; onlarda kendi evlerine gitmek için sırayla o bus e bindiler. Sabahın o erken saatinde binmiş oldukları o busın içi öyle fazla kalabalık değildi. Sabahın bu erken saatinde yola düşen bu insanların bir çoğu en ağır işlerde çalışmaktaydılar. Gerek belediye işlerinde, gerek bir takım özel şirketlerde veya firmalarda ve gerek se de bir takım sağlık sektöründe çalışan bu insanlar; aslında en saygı duyulması gereken insanların en başında gelmekteydiler. Çünkü içlerinden bazıları çöpçülük gibi, temizlikçi ügibi, kapıcılık gibi, güvenlik görevlisi gibi, nakliye gibi, taşımacılık gibi, posta dağıtıcılığı gibi, şöförlük gibi ve hasta bakıcılığı gibi çok ağır ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren işlerde çalışan bu insanlar sayesindedir ki; bütün bu sistem hiç kesintiye uğramadan öylece yoluna devam edebilmektedir.

Veysel Baba,o anda şehir yaşamının  o vazgeçilmez düzeninin sağlamak için sabahın bu erken saatinde yola koyulan bu güzel insanları görünce; kendinde bir eksiklik, bir mahcubiyet ve bir utangaçlık hisstti. Eskiden işçilerin, emekçilerin ve alın teri döken bütün insanların hakkını savunan ve onlar için birçok bedeller ödemiş o yürekli adam; şimdi ise hep karşı çıktığı o kapitalist sistemin bir parçası haline gelmişti. Ve siyaset yorgunu bir adam olarakta o sistemin içinde öylece eriyip gitmekteydi, öylece yok olup gitmekteydi. Ve istenmeyen durum onun için kesin bir yenilgi gibiydi. Zafer yine o rengarenk ışıklarla dolu o kapitalist sistemin olmuştu ve bir zamanlar bütün o faşistlerin, bütün o işkencelerin, bütün o soyguncuların ve bütün o iş birlikçilerin karşısında adeta tir tir titrediği o efsanevi adam; artık yenilgiyi kabul etmiş bir şekilde o gece klüplerinde adetabir utanç abidesine dönmüştü.

Veysel Baba o uykusuz haliyle o perişan haliyle binmiş olduğu o busuniçinde bütün bunları düşündü. ve utanç verici halde kendisini daha da bir yalnız hissetti, daha da bir suçlu hissetti. Adam, yaşamın asıl gerçekleri ile daha da fazla yüzleşmek için ve daha da fazla acı çekmemek için bir an önce eve varmak istedi ve derin bir uykuya dalmak istedi.ç o sırada kendi kendisini sorgulama sürecinden geçiren Veysel Baba; bütün bunları düşünürken içinde bulundukları bus aniden durdu. Çünkü ana yol polis tarafından trafiğe kapatılmıştı ve açılacağıda yok gibiydi.şöför daha fazla ileri gidemeyeceğini ve yolun yeniden trafiğe açılmasını beklemek zorunda oldukları söyleyince; yolcular hemen bus ten inip yolları yaya bir şekilde devam etmeye karar verdiler.

Biraz ileride polisin çevirdiği o alanda çok büyük bir kaza olmuştu ve bu şartlar altında da o yolun çık kısa süre içinde yeniden trafiğe açılması hemen hemen imkansız gibiydi. Evi, olayın yaşandığı bölgeden fazla uzakta olmayan Veysal Baba kendi kendisine:” Burada, bu busun içinde böylesine çaresiz bir şekilde beklemektense; birkaç dakikalık bir yürüyüşle çok rahatlıkla kendi evime varırım. Ve sayede biraz olsun kendime gelirim “ dedi ve oda tıpkı diğerleri gibi busten inmeye karar verdi. Tam busten iniyorduki, o sırada bus durağında karşılaştığı o genç bayanı fark etti. Ve ona:” bu yolun açılacağı yok gibi. İsterseniz benimle gelebilirsiniz. Biraz ileride bir başka bus hattı daha var ve oradanda istediğiniz yere gidebilirsiniz. Size oraya kadar eşlik edebilirim.” Deyice; o genç bayan da bu teklifi kabul etti. Ve bu şekilde bizim Veysel Baba ile o genç bayan busten inip yollarına devam ettiler. Biraz sonra da kazanın yaşandığı o bölgeye geldiklerinde de hem olayın korkunçluğuna tanık oldular ve hemde kazaya sebep olan kişinin yaralı bir şekilde polis takibinden kaçarak izini kaybettirdiğini yine oradaki o polis telsizinden öğrendiler.

Yukarıda öylece dolaşıp duran ve bir yandan da o kaçan o kişinin yerini tespit etmek için aşağıdaki o sokakları aydınlatmaya çalışan o polis helikopteri; sanki o olayın sıradan bir kaza olmadığını ve o kazadan yararlı bir şekilde kurtulupta kayıplara karışan o kişinin de öyle sıradan bir adam olmadığını işaret eder gibiydi. Gecenin o ilerlemiş saatinde yolda yürüyen Veysel Baba ile o genç bayan arasında bir sohbet ortamı oluşmuştu. O anda her ikisi de üzerinde yürüdükleri o yolun hiç bitmesini istemediler sanki. Fakat o genç bayan bir hastanede çalışmaktaydı ve acilen işine yetişmek zorundaydı. Bir yandan hızlı hızlı yürürken, bir diğer yandan sohbet ediyorlardı ve birbirlerine telefon numaralarını veriyorlardı. Ve sabahın dördü gibi o genç bayanı bir başka busa bindiren Veysel Baba; büyük bir mutluluk içinde yoluna devam etti.

Gece aleminin en vazgeçilmez müdavimlerinden biri olan Veysel Baba’nın en sevdiği şeylerden birisi de; sabahın erken saatinde bütün bir Londra en derin uykusundayken o boş sokaklarda, o tenha kaldırımlarda adeta bir avare öylesine gezip dolaşmaktı. Adam, bu şekilde yapayalnız bir halde o boş sokaklarda öylesine serseri bir biçimde dolaşırken; kendi kendine bir çok hayaller kuruyordu ve yaşamın o asıl şifresini çözmeye çalışıyordu. Hele şu  Shoreditch Park’în yanına geldiğinde ve onun içinde yürüpte evine vardığı o yolda; onun o sınırsız hayalleri ve düşleri daha da bir renkleniyordu, daha da bir sınırsız hale geliyordu. Ve o hayalperest adam, bir takım yeni hayaller kurmak için o çok sevdiği Shoreditch  Park’ın yanına geldiğinde ve oradaki o hayal yolunda yürüyerek evine varmak istediğinde; orada, o pakın kenarında bulunan o çalılıkların içinden bir ses geldiğini farketti. Ve hemen sesin geldiği o yere doğru yönelince de orada eli yüzü adeta kan içinde kalmış bir adamı farketti. Veysel Baba hemen o adama yardım etmek istedi. Adamın başı yarılmıştı, hem ayak bileği kırılmıştı ve hem de çok kan kaybetmişti.

Veysel Baba’ nın o yoğun gayretiyle ve yardımsever davranışıyla biraz olsun kendine gelen o talihsiz adam; korku dolu bir ses tonuyla kendisine yardım eden adama:”  Eğer gerçekten bana yardım etmek istiyorsan, o zaman şuarda duran o çantayı al ve hemen buradan uzaklaş. Çünkü şuan bütün Londra polisi hem benim peşimde ve hem de şu içi para dolu çantanın peşinde. Ayak bileğim kırıldığı için daha fazla kaçamadım ve bu işe bu şekilde kaçıp kurtulmam da imkansız gibi. Fakat bana emanet edilmiş olan bu çantanın ve içindeki paranın polisin eline geçmemesi gerekiyor. Polisin bu şekilde beni yakalaması an meselesi. Şimdilik senden istediğim;  şu içi para dolu çantayı alıp götürmen ve ben, seni buluncaya kadar da bir yerde onu saklaman. Ortada benim ve ailemin hayatı söz konusu ve ortada birilerine verilmiş bir söz var. Bu iyiliğini asla unutmayacağım. Asla da karşılıksız bırakmayacağım” dedikten sonra, cebinden bir kağıt çıkardıktan sonra son bir kez:”  Bunun üzerinde benim ev adresim var. Ve o evde de çok acil ameliyat olması gereken bir insan var. Eşimin hem ameliyat olması için ve hem de çok iyi şartlarda tedavisini sürdürebilmesi için böylesi bir işe giriştim. Fakat ihanet devreye girince; bende polise yakalanmamak için kaçtım, ama yapınca da işte bu hale geldim. Sen şimdi bu çantanın içinden ellibin poundu alıp mutlaka eşime ulaştır. Fakat dikkatli ol. Çünkü bu olaydan sonra polis evimi yakın takibe alabilir. Böylesi bir işe karıştığım için çok uzun bir süre içeride kalacağım.  Bu zaman zarfında da hem aileme hem de şu çantanıniçindeki emanet paraya sahip çık. Ben içeriden çıktıktan sonra gelir seni bulurum. Bütün bunları canı yanan bir insan olarak söylüyorum. Çaresizlik insanı, bazen hiç istemediği işlere bile yöneltebiliyor. Lütfen emanete sahip çık ve daha fazla burada oyalanma. Dört bir yandan polis beni arıyor iken, senin yakalanmanı hiç istemem. Çantayı al ve buradan git” dedikten sonra, içi para dolu o çantayı Veysel Baba’ya teslim etti.

Yukarıda polis helikopteri öylece dolaşıp dururken ve aşağıda da dört bir yandan polis var olan çemberi daha da bir daraltırken; Veysel Baba daha fazla orada, o parkın ortasında kalmaması gerektiğine karar vererek hemen oradan uzaklaştı. Adam, bir elinde içi emanet parayla dolu çanta olduğu halde o hayal yolundan geçerek evine vardı. Büyük bir korku içinde hemen evin balkonuna çıktı ve o ana kadar kendisini takip eden birilerinin olup olmadığını kontrol etti. Çünkü istemeyerekte olsa büyük bir işe girmişti ve çok tehlikeli bir işe bılaşmıştı. Herkesle mücadele edebilirdi, ama uyuşturucu mafyasıyla mücadele edebilmesi bu şartlarda imkansız gibi birşeydi. Ve bundan dolayı da kendisine emanet edilen o paraya mutlaka sahip çıkmalıydı. Ve ayrıca ortada verilmiş bir söz vardı.