Tilki Dostlara Veda Ederken

Bizim o iyi kalpli Masalcı Dede’nin, o sevimli mi sevimli tilki dostlarına ve onların o çok akıllı yavrularına her gece vermiş olduğu o sıkılaştırılmış eğitim programının ve de o güzelim masalların artık sonuna gelinmişti. Veysel Baba’nın Hundred One Nights Stories adını vermiş olduğu o yoğun program; hem bizim o Masalcı Dede açısından, hem de o sevgili tilki dostları açısından çok verimli geçmişti.

Veysel Baba’nın çeşitli masallarla desteklemiş olduğu o eğitim programının sonunda bütün tilki dostlar her bakımından daha da bir bilgili ve daha da donanımlı hale gelmişlerdi. Büyük kral Parapanu’nun o çok sevgili eşleri Princesses Botavine’nin bütün o güzel istekleri bizim Veysel Baba tarafından bir bir yerine getirilmişti. Ve ayrıca o sır dolu Shoreditch Park’ta verilen o eğitim programı ve orada anlatılan bütün o masallar veya hikayeler; bizim Sessiz Ayağın o toplantı alanına getirmiş olduğu o sihirli Rüzgar Taşı sayesinde de dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan bütün o tilki dostlara da bir güzel ulaşmıştı.

Gerek bizim o iyi kalpli Veysel Baba açısından, gerekse de o çok sevgili tilki dostları açısından; o sır ve gizem dolu Shoreditch Park’ta adeta masal gibi, rüya gibi geceler yaşanmıştı. Bizim Veysel Baba’nın Masalcı Dede olarak anlatmış olduğu o güzelim masalların en sonunda; bizim bütün tilki dostlarımız kendilerini adeta bir masal cennetinin içinde bulmuşlardı. Ve ayrıca bizim tilki dostlarımızın onlarca hikayeye konu olması ve insanların içinde tilki olan hikayeleri üretip de, çok sık dile getirmeleri de bütün tilki dostları çok sevindirmişti. İnsanların için de tilkileri konu edinen hikayeleri bu kadar kaleme almalarının ve o tipteki hikayeleri çok sevmelerinin bir anlamı mutlaka vardı. Ve işte tam da bu noktada bizim Masalcı Dede, bu durumu düşünerek o anlamı elinden geldiğince o sevgili tilki dostlarına anlatmaya çalıştı. O anlatımın içinde kurnazlık vardı, pratik zekalılık vardı, üstün beceri vardı, sessizlik vardı, başa çıkamama vardı, uykusuzluk vardı, önlem vardı, kapan vardı, tuzak vardı, zehirli yiyecek vardı, sabaha kadar silahla beklemek vardı, çiftlik evindeki o hayvanlar vardı, kümesteki tavuklar veya hindiler vardı, güzelim kürkler vardı, topluca tilki avına çıkma vardı ve her şeye rağmen, her türlü önleme rağmen yine de o güzelim tilkilerle başa çıkamama vardı.

Veysel Baba’nın artık Masalcı Dede olarak anlatmış olduğu o masalların sonunda; bütün tilki dostlar çok mutlu bir şekilde yuvalarına dönüyorlardı. Böylesine güzel ve böylesine rüya gibi bir anlatım şekli o sır dolu Shoreditch Park civarında yaşayan bütün tilki dostların üzerinde ve onların o hayal dünyası içinde çok derin izler bırakmıştı. Ve o güzelim Shoreditch Park’ta böylesine anlamlı, böylesine sevgi dolu ve böylesine rüya gibi bir buluşmaya ev sahipliği için çok mutluydu. Çünkü o, bir sürü sırlarla ve gizemlerle donatılmış bir parktı. Ve bundan sonra da kimbilir daha nice sırlara, gizemlere kapısını ardına kadar açacaktı. Örneğin bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba’yı çok soğuk bir kış gecesinde adeta bağrına basan ve onu yeniden hayata döndürmek için hemen o Sessiz Ayağı devreye sokan o vefalı, o sevgi dolu Shoreditch Park değil miydi? Elbette oydu ve onun sayesinde de o konuşan tilki Harşiye’yle bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba bir güzel tanışmışlar ve bu tanışma neticesinde de her iki taraf arasında çok samimi bir dostluğun, bir arkadaşlığın oluşması sağlanmıştı.

Bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba; kendi yakın çevresinde bulamadığı o sevgiyi, o arkadaişlığı,o dostluğu,o cana yakınlığı, o dert ortaklığını, o kader birlikteliğini, o karşılıklı güveni ve o sır paylaşmayı; soğuk bir kış gecesinde o sır dolu, o gizem dolu Shoreditch Park’ın orta yerinde karşılaştığı o konuşan tilkide bulmuştu, o iyi kalpli tilkide bulmuştu. Ve o iyi kalpli tilkinin o cana yakınlığı sayesinde, o özverili dostluğu sayesinde de bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba yeniden hayata bağlanmıştı. Ve yine o sarsılmaz dostluk sayesinde de bizim Veysel Baba’nın adeta sıradanlaşmış olan o tek düze yaşamı da bir anda renklenerek yeni bir boyut, yeni bir derinlik kazanmıştı.

Çok uzun bir zaman önce adeta yıkılmış bir adam olarak veya o yaşam mücadelesini kaybetmiş bir adam olarak; kendisini o yorgun şehrin o rengarenk gece hayatının içine atan o yaşam yorgunu adam için artık herhangi bir kurtuluş yolu yok gibiydi. Adam bütün yalnızlıklarını, bütün o sorunlarını bir nebze olsun unutabilmek için olsa gerek; o gece hayatının içinde kendisini sunulan o içki kadehlerinin ardında adeta bir çıkış yolu arıyordu. O davetkar gece eğlencesi bitip de yorgun bir adam olarak, uykusuz bir adam olarak eve dönen o zavallı adam, o çaresiz adam belki de o asıl gerçekle yüzleşmemek için hemen kendisini yatağa atıyordu. Fakat sabah olup uyandığında ve biraz olsun kendine geldiğinde yaşamın o asıl gerçekleri adeta bir tokat gibi, bir şamar gibi onun o solgun yüzünde kendisini gösteriyor gibiydi. Adam böylesine yalın bir gerçekle yüzleşmemek için ve o bir takım yalanlarla dolu oyunu devam ettirebilmek için kendisini hemen evin dışına atıyordu. Ve daha sonra da her köşe başında öylece davetkar bir şekilde duran o pubların, birahanelerin kapısından içeri girip yine o içki alemine, o sahte dünyasına yeniden geri dönüyordu.

Her gün devam eden o sahte yaşamlar,o esir alınmış yaşamlar artık bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba’da bir yılgınlığa, bir tükenmişliğe yol açmıştı. Ve işte böylesi bir yılgınlık anında veya böylesi bir tükenmişlik anında artık yeter deyip hayatına son vermek istediği bir anda; kaderi onun karşısına o konuşan tilkiyi çıkararak onu adeta yeniden hayata bağlamıştı. O soğuk kış gecesinde o gizem dolu Shoreditch Park’ın tam da kalbinde yaşanan o olayda sanki bir takım gizemli güçler hemen devreye girmişler ve ona: “Dur! Senin için daha o ölüm sırası gelmedi. Çünkü senin daha yapacağın bazı önemli işler var. Ve sana bir takım yeni roller, yeni görevler verme düşüncesindeyiz. Seni çok uzun bir zamandan bu yanadır hep takip ediyoruz. Ne kadar iyi bir insan olduğunu bildiğimiz içindir ki o konuşan tilkiyi sana gönderiyoruz. Onunla kuracağın o dostluk sayesinde de bizlerin vermek istediği o mesajları da yine senin aracılığınla bütün insanlara ulaştırmak istiyoruz.” şeklinde bir mesaj vermek istemişlerdi.

Ve o ilk tanışmadan sonra da gerek bizim Veysel Baba ile, gerekse de o konuşan tilki harşiye arasında karşılıklı güvene dayanan çok sağlam bir dostluk oluşmuştu. Ve o dostluk sayesinde de bizim o yaşam yoksunu Veysel Baba için adeta bir başka alemin kapıları ardına kadar açılmış gibiydi. Böylesine güzel bir duyguyu daha önce hiç yaşamamış bir yorgun adam için artık o yaşam daha da renkli bir hale gelmişti. Her şey ona sanki bir masal gibi, bir armağan gibi sunulmuştu. Adam adeta altın bir tepsi içinde kendisine sunulan böylesine güzel, böylesine anlamlı bir armağanı geri çevirmemek için artık her gece yarısı o sır dolu Shoreditch Park’ın yolunu tutuyordu.

Her gece yarısı yepyeni bir heyecanla evinden çıkıp o gizem dolu parkın yolunu tutan o iyi kalpli adamın o küçük dünyası, o yalnızlıklarla dolu dünyası artık o yeni tilkilerin katılması ile birlikte daha da bir renkli hale gelmişti. Çok kısa bir süre içinde kaynaşan Veysel Baba ile o çok sevgili tilki dostları arasında zamanla çok sağlam bir arkadaşlık oluşmuştu. Ve bizim Veysel Baba, o büyük kral Parapanu’nun kendisine vermiş olduğu o kutsal görev doğrulutusunda da her hafta sonu o sevgili tilki dostlarına genel kültür ağırlıklı bir eğitim programı vermeye çalışıyordu. Veysel Baba’nın büyük bir özenle hazırladığı o eğitim programlarını yukarıdaki o saraylardan bir güzel takip eden o büyük kral Parapanu ile o çok sevgili eşleri prenses Batavine’de daha bir mutlu oluyorlardı. Ve böylesine önemli bir görev için bizim Veysel Baba’yı seçtikleri ayrı bir mutluluk duyuyorlardı.

O sır ve gizem dolu Shoreditch Park’ta Veysel Baba ile o çok sevgili tilki dostları arasında geçen o güzel günlerin ardından ve o  masalımsı gülerin ardından bazı tilki dostlar da bir takım sağlık sorunları ortaya çıkınca; bizim Veysel Baba da böylesine bir sağlık sorununun, bir takım hazır gıdalardan veya organik olmayan yiyeceklerden olduğunu düşünerek hemen harekete geçmiş ve Londra dışında bir çiftlik evi satın almıştı. Artın bütün o tilki dostlarının günlük yiyecekleri, içecekleri ve hatta sütleri Londra dışındaki o Veysel Baba Çiftliği’nden gelmekteydi. En doğal ortamda yetiştirilen o tavuklar, hindiler, ördekler ve kazlar artık en sağlıklı bir şekilde o Shoreditch Park civarında yaşamaya çalışan o tilki kardeşlere bir güzel ikram ediliyordu.

Daha sonraki günlerde gerek bizim o konuşan tilkimiz Sessiz Ayak, gerekse de diğer bütün dişi tilkilerin hamile olduklarını söylemeleri ile birlikte olay daha farklı bir boyut kazanmıştı. Ve artık o Shoreditch Park toplantılarına katılan o tilki dostlara yeni yeni üyeler katılmak üzereydi. Veysel baba böylesine müjdeli bir haber karşısında bir yandan sevinirken, bir yandan da onları nasıl besleyeceğini düşünmeye başlamıştı. Her dişi tilki ortalama dört, beş adet yavru doğurmaktaydı. Böylesine kalabalık bir nüfusu gerek beslemek, gerek onları kontrol altında tutabilmek ve gerekse de bütün o eğitim programlarını hiç aksatmadan devam ettirebilmek ilk bakışta bizim Veysel Baba’yı biraz ürkütse de; sonraki zaman diliminde her şey birer birer çözülmüştü. İlk önce o gelişleri büyük bir sabırsızlıkla beklenen o yeni yavrular dünyaya geldi. Ve aradan birkaç hafta geçtikten sonra da gözleri açılan o yeni tilki yavruları, anneleri tarafından o sır dolu parka getirilerek; orada onları büyük bir sabırsızlık içinde beklemekte olan o iyi kalpli Veysel Baba’ya birer birer tanıtıldılar. O geceki tanıtım toplantısına bizim o konuşan tilki Sessiz Ayak da daha üç hafta kadar önce doğurduğu o yeni beş yavrusu ile birlikte katılmıştı. Ve bizim Veysel Baba da o ilk tanışma toplantısında, o çok sevgili dostu Sessiz Ayağın o güzelim yavrularının isim babası olmuştu.

Aileye yeni bireylerin katılması ile birlikte o güzelim Shoreditch Park artık daha da bir şenlenmiş ve daha da bir cıvıl cıvıl hale gelmişti. Ve bütün o güzelliklere Londra dışındaki o çiftlik evinden her şeyin üç ay içinde tamamlanıp, hazır bir hale geleceği haberi de eklenince her şey daha da bir güzelleşmişti. Böylesine müjdeli bir haberi alan Veysel Baba da hemen önlemini almış ve her hafta sonu o tilki kardeşlerine vermiş olduğu o eğitim programını da daha da bir sıklaştırarak artık her güne almıştı. Her gece o sıkılaştırılmış eğitim programlarına katılan bütün tilki dostlar önce yemeklerini bir güzel yiyorlardı, sonra biraz sohbet ediyorlardı, daha sonra da bizim Veysel Baba o gece için hazırlamış olduğu o dersi bir güzel anlatıyordu. Ve en sonunda da kendisini bir güzel dinleyen o sevimli mi sevimli, o tatlı mı tatlı tilki yavrularına bir Masalcı Dede olarak en güzel hikayelerden birkaçını birden arka arkaya anlatıyordu.

Bizim o yalnızlıklar adamı Veysel Baba açısından onlarca tilki yavrusuna ders anlatmak ve hem de masal anlatmak çok güzel bir duyguydu. Ve o meraklı mı meraklı tilki yavrularının da büyük bir dikkatle kendisini dinlemeleri ise apayrı bir güzellikteydi. Ve ayrıca her masal bitiminde de o güzelim tilki yavrularının hep bir ağızdan tempo tutarak yeni bir masal daha istemeleri ise ona tarifi imkansız duygular yaşatmaktaydı. Bütün bir yaşamı boyunca o sonu gelmez yalnızlıklarla evli olan bu kader yorgunu adam oysa ki bir zamanlar evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı ne de çok istemişti. Ve onlardan doğacak olan o torunlarını dizine oturtup içinde biriktirmiş olduğu o güzelim masalları bir bir onlara anlatmayı da ne de çok arzu etmişti.

Ama olmamıştı işte ve bir takım istenmeyen olaylar veya gelişmeler onun o güzelim hayallerine de en büyük darbeyi vurmuştu işte. Fakat o yalnızlıklarla evli olan o kadersiz adamın o yarım kalmış hayalleri veya özlemleri artık o yeni tilki yavruları ile birlikte yeniden yeşerip hayat bulmuştu işte. Çünkü bir zamanlar o yalnızlıklarla dost olan o yaşam yorgunu adam; şimdilerde onlarca tilki yavrusunun adeta bir büyük babası gibiydi, bir Masalcı Dede’si gibiydi. Bizim Veysel Baba artık masalcı bir dede olarak sahneye çıktığı o ilk geceden itibaren; o sevimli mi sevimli o tatlı mı tatlı tilki yavrularına anlatmış olduğu o masallara veya hikayelere Yüzbir Gece Masalları (Hundred One Night Stories) ismini vermişti. Ve özellikle de tilkileri konu edinen o masalları en başa alarak bir anlamda da insanların o sevgili tilki dostlarımız hakkındaki o düşüncelerini, o fikirlerini veya onlara karşı olan o bakışlarını da en anlaşılır bir şekilde o sevimli tilki yavrularına anlatmak istiyordu.

O güzel günler hem Veysel Baba açısından ve hem de o çok sevgili tilki dostlar açısından adeta bir masal gibi geçmişti. Bütün bir şehir her gece en derin uykusunda iken ve o güzelim çocuklar en güzel rüyalarını görür iken; bizim o Veysel Baba ile o sevgili tilki dostları arasında o sır ve gizem dolu Shoreditch Park’ta adeta masalımsı günler ve geceler yaşanmaktaydı. O Görünmezlik Taşı sayesinde hiç kimse her gece yarısından sonra orada, o sır dolu parkın ortasında ne olup bittiğininden haberi olmuyordu. Bazen o saatte oradan gelip geçen insanlar biraz ötede bir adamla, onlarca tilkinin hep bir arada öylece sohbet ettiklerini ve hatta gülüp eğlendiklerini dahi göremiyorlardı. Yüzünde o sihirli tilki maskesiyle bir adam, çevresine topladığı o tilkilerle bir şeyler anlatıp duruyordu. Ama artık o güzel günler, o masalımsı geceler yavaş yavaş sona ermek üzereydi. Çünkü Londra dışındaki o çiftlik evine taşınma zamanı artık gelmişti. Sözün kısası; o sır ve gizem dolu Shoreditch Park’ta yaşanan o masalımsı günlerin artık sonuna yaklaşılmıştı.

Veysel Baba’nın büyük bir özveri ve fedakarlıkla hazırlandığı o yüz bir günlük yoğun eğitim programı artık tamamlanmıştı. Ve sözkonusu o eğitim programına katılan bütün tilki dostlarımız da her bakımdan daha da bir donanımlı hale gelmişlerdi. Artık Veysel Baba olmadan da o Londra dışındaki çiftlik evinde yaşayabilirlerdi. Böylesi bir ayrılık sürecinin iyice yaklaştığını farkeden bizim o konuşan tilkimiz Sessiz Ayağı çok derin bir hüzün kaplamıştı. Böylesi bir ayrılık sonucunda tek başına kalacağını düşünen Sessiz Ayak hemen kendince bir çare bulmaya çalıştı. Çünkü o, daha birkaç aylık olan o güzelim yavrularından hiç ayrılmak istemiyordu. Bütün yavruları ve bütün tilki kardeşleri Londra dışındaki o çiftlik evine taşındıktan sonra; o burada tek başına kalacaktı ve o sevgili dostu Veysel Baba gibi adeta yalnızlıklara gömülecekti. Böylesi bir sonu asla kabul etmek istemeyen Sessiz Ayak hemen o Kutsal Sandığa dair diğer bildiklerini de o sevgili dostu Veysel Baba’ya anlatmaya karar verdi. Özellikle de o Kıyamet Günü’ne dair bütün bildiklerini ve o Kıyamet Taşı’nın üzerindeki o çarpı benzeri işaretlerin kaç adet olduklarını o sevgili dostu Veysel Baba’ya anlatırsa eğer; işte o zaman o Büyük Tilki Konseyi tarafından yeniden yargılanabilirdi. Ve belki de bu sayede kendisine verilmiş olan o Kutsal Sandığı koruma görevi ve o ölümsüzlük nişanı böylelikle elinden alınarak o kızlardan birine verilebilirdi.

Ve artık çok yorulduğunu düşünen Sessiz Ayak bütün o düşündüklerini bir bir devreye sokarak o Kutsal Sandığa dair sırların hepsini de bir gece toplantısından sonra o sevgili dostu Veysel Baba’ya anlattı. Onun o gecede, o Kıyamet Günü’ne dair anlattıkları ve özellikle de o Kıyamet Günü’nün gerçekleşeceği o tarih ile ilgili vermiş olduğu o bilgiler; arasında bir insanoğluyla paylaşılmaması gereken çok önemli ve bir o kadar da çok tehlikeli bilgilerdi. Sessiz Ayağın o gece vermiş olduğu o tehlikeli bilgiler sayesinde bizim o yalnızlıklar adamı Veysel Baba; artık o birçok dini kitapta da belirtilmiş olan o kıyametin ne zaman kopacağına dair en kesin bilgiyi böylelikle elde etmişti. Fakat onun o anlamsız ısrarı yüzünden belki de o çok sevgili dostu Sessiz Ayak çok yakın bir zaman dilimi içerisinde o Büyük Tilki Konseyi karşısına çıkacak ve orada yargılanarak tüm yetkileri elinden alınacaktı.

Ve öyle de oldu. İki yüz sene kadar önce o Kutsal Sandığı korumakla görevlendirilmiş olan Sessiz Ayağın bazı önemli kuralları çiğnediğini öğrenen Lord Parapnu; artık daha fazla o sevgili dostu Harşiye’yi korumamaya karar verdi ve hemen onu, o Büyük Tilki Konseyi’ne şikayet etti. Yargılama günü gelip çattığında bizim o iyi kalpli dostumu Sessiz Ayak ile o daha henüz dört aylık olan kızlarıGoze, Hengure ve Savile de o yargılamaya katılmak zorunda kalmışlardı. Çünkü o günkü yargılama neticesinde bütün görevleri elinden alınacak olan o doğurganlık kraliçesi Sessiz Ayağın yerine geçecek olan o prensesin de seçilmesi gerekiyordu. O duruşmada bizim Sessiz Ayak kendisini hiç savunmadı, sorulara cevap vermedi, sessizce verilecek olan o kararı bekledi. Onun kendisini savunmak istemediğini farkeden Büyük Tilki Konseyi de en sonunda ona vermiş oldukları bütün o görevleri ve o ölümsüzlük nişanını ondan olarak kızı Goze’ye verdiler. Ve artık o da tıpkı diğer tilkiler gibi ölümlü olacaktı ve adına ölüm denilen o şerbetten tadacaktı. O Büyük Tilki Konseyi tüm bildiklerini kızı Goze’ye anlatması için ve onu böylesine önemli bir göreve hazırlaması için; bizim o iyi kalpli dostumuz Sessiz Ayağa birkaç aylık daha bir yaşam süresi verdiler. O çok sevgili kızı Goze’nin artık kendi yerine seçilmesine çok sevinen Sessiz Ayak diğer iki kızını da alarak o St.John’s Hoxton Kilisesi’nin duvar dibindeki o yuvasına geri döndü.

Bütün bu gelişmelerden herhangi bir haberi olmayan bizim Veysel Baba ise; birkaç gün sonraki o çiftlik evine taşınma hazırlıklarıyla meşguldü. O kadar tilkiyi nasıl ve ne şekilde o sır dolu Shoreditch Park’tan alıp, Londra dışındaki o Veysel Baba Çiftliği’ne taşıyabilirdi. En sonunda iki katlı bir otobüs kiralandı ve bir Pazar sabahı çok erken bir saatte hem Veysel Baba, hem o sevgili dostu Sessiz Ayak ve hem de diğer bütün tilki dostlar adeta neşe içinde o iki katlı otobüse binerek Londra dışındaki o çiftlik evine bir güzel hareket ettiler. Yolda hep birlikte şarkılar söylediler, o küçük patileriyle tempo tuttular ve dışarıdaki o ormanlara bakıp bazı hayaller bile kurdular. Artık o Londra’nın, o dayanılmaz gürültüsünden ve o çöplüklerden beslenme derdinden kurtulmuşlardı. Ve artık bundan böyle o güzelim doğa içinde en temiz havayı teneffüs edecekler ve en doğal, en organik yiyecekleri herhangi bir korkuya kapılmadan bir güzel yiyebileceklerdi. Kışın o soğuk günlerin de gecelerin de o sıracık yuvalarından dışarı çıkıp bir takım korkular altında yiyecek derdine düşmeyeceklerdi.

Bizim o iyi kalpli dostumuz Veysel Baba da böylesine anlamlı bir görevi yerine getirdiği için çok ama çok mutluydu. Neden mutlu olmasındı ki; artık o sevimli tilki dostlarının da bir çiftlik evi vardı. Önce hayal etmişlerdi ve daha sonra da o hayali gerçeğe dönüştürmüşlerdi. Artık sevinçlerin en güzeli, mutlulukların en güzeli o çiftlik evinde yaşanacaktı. Orada, o çiftlik evinde gökkuşağının tüm renkleri hep bir arada bulunacak ve binbir renkteki bir sevgi çiçeğine dönüşecekti. Ve artık tüm tilki kardeşler için korkudan uzak, ölümden uzak ve geleceğe dair bütün o endişelerden uzak bir masalımsı yaşam sonsuza değin onları bir güzel kucaklayacaktı. Tilki kardeşler bütün bu güzellikleri kendilerine sağladığı için o Veysel Babalarına bir güzel teşekkür ettiler.

Veysel Baba ilk önce o tilki dostlarına, o çiftlik evini gezdirdi ve orada çalışan görevlileri bir bir onlara tanıttı. Toplam altı görevlinin çalıştığı o çiftlik evi çok geniş bir alana sahipti. Etrafı tamamen ormanlarla kaplı olan o çiftlik evinde en doğal yöntemlerle beslenen ve en organik gıdalarla desteklenip büyütülen binlerce tavuk, hindi, ördek, kaz ve hatta tavşan bulunmaktaydı. Ve ayrıca o çiftlik evinde on beş adet kadar da inek bulunmaktaydı. Çiftlik evinin kendi kendisine yetebilmesi için ve giderlerinin karşılanabilmesi için onların hem o yumurtalarına ihtiyaç vardı, hem de o ineklerin sütüne ihtiyaç vardı.

Herkes o gün akşama kadar o çiftlik evinde bir güzel gezip, eğlendi. Ve özellikle de o daha henüz 4-5 aylık olan o sevimli mi sevimli tilki yavruları adeta neşe içinde oradan oraya koşup durdular, oyunlar oynadılar. Ve akşam olup da ayrılık vakti gelip çattığında bizim Veysel Baba o çok sevgili tilki dostlarına bir veda konuşması yaptı. Ve o sevgili tilki dostlarına veda ederken de; gerek o çiftlik evine dair, gerekse de oradaki yaşama dair bazı kurallardan bahsetti. Örneğin o çiftlik sınırlarının dışına çıkmamaları gerektiğinden, başka çiftlik sınırlarını ihlal etmemeleri gerektiğinden ve o eski alışkanlıklarına geri dönüp de o çiftliğe ait olan o kümeslerden asla tavuk çalmamaları gerektiğinden bahsetti. Ve ayrıca onlara; o tuzaklardan, o kapanlardan ve ağaç dallarına asılan o zehirli yemlerden veya yiyeceklerden bahsetti. Ve en sonunda da insanlar tarafından düzenlenen o av partilerinden bahsetti, o tüfeklerden bahsetti ve onlardan çıkan o mermilerden, o saçmalardan bahsetti. Çiftliğin dört bir yanının kameralarla takip edildiğini ve belirlenen o kuralların dışına çıkan ve çiftliğe zarar veren her kim olursa olsun mutlaka cezalandırılacağını söyleyen Veysel Baba; artık daha bir huzurluydu ve daha bir mutluydu. Her şey yerine getirilmiş ve tüm uyarılar bir bir yapılmıştı.

Ayrılık vakti gelip çattığında o sevgili tilki dostlarının büyük bir üzüntü içinde olduklarını farkeden Veysel Baba biraz olsun onların o üzüntüsünü yatıştırmak için ve biraz olsun onları teselli edebilmek için: “Ne kadar üzüntü içersiinde olduğunuzu görebiliyorum. Bugün siz sevgili tilki dostlarıma veda ederken, inanın ki ben de derin bir üzüntü içerisindeyim. Ama artık yaşlandım, eski gücüm kuvvetim yok. Bu yaşlı halimle, bu yorgun bedenimle her gece o sır dolu parkın yolunu tutmak ve orada büyük bir sabırsızlıkla benim yolumu gözleyen siz sevgili tilki dostlarıma ders vermek, masal anlatmak ve onca yiyeceği oraya taşımak artık bana çok zor gelmekteydi. Fakat ben yine de 4-5 haftada bir buraya gelip siz sevgili tilki dostlarımı bir güzel ziyaret edeceğim ve yeni ezberlediğim en güzel masallardan birkaç tanesini size anlatacağım. Şimdilik hoşçakalın.” dedikten sonra adeta gözyaşları içerisinde o ve o çok sevgili dostu Sessiz Ayak ile birlikte o Yağmur Yüklü Şehirlerine geri döndüler.