Sessiz Ayak ve Kutsal Sandık – 2

Bütün bir haftayı çok heyecanlı bir şekilde geçiren Veysel Baba, artık büyük bir sabırsızlık içinde Sessiz Ayak’la yapacağı o yeni görüşmeye odaklanmaya başladı. Çünkü bir sonraki görüşmelerinde dostu Sessiz Ayak halen kendi koruması altındaki o Kutsal Sandıkı hakkındaki bir takım bilgileri kendisiyle paylaşacaktı. Ve böylece yüzlerce yıldır büyük bir gizlilik içinde korunun ve de saklanan o meşhur Kutsal Sandık hakkındaki bazı sırlardan, bazı bilgilerden bizim o bilgi meraklısı Veysel Baba’da haberdar olacaktı. Fakat gizli kalması gereken bazı bilgiler veya sırlar açıklandığında doğacak olan o yeni sorunları bizim o meraklı Veyse Baba’da daha henüz tam olarak bilmiyordu, bilemezdi de.

Ve o en son görüşmelerinde söz konusu o Kutsal Sandığa dair bütün bildiklerini Veysel Baba’ya anlatmaya karar veren o iyi kalpli Sessiz Ayak; o gece St. John’s Hoxton Kilisesi’nin duvar dibindeki o sığınağına döner dönmez oradaki o Frekans Taşı sayesinde Lordu Parapanu’yle iletişime geçti ve ona almış olduğu o kararını bildirdi. Artık çok yorulduğunu, yaşlı bedenin artık kendisini taşıyamadığını, duygu yönünden tamemen çöktüğünü ve bütün bunlardan dolayıda artık adına ölüm denilen o sonsuzluk şerbetinden bir güzel tatmak istediğini o iyi kalpli Lordu Parapanu’ya bildirdi.

Sessiz Ayağın bütün o yakarışlarını, haykırışlarını, isyanlarını ve istemlerini bir güzel dinleyen Lord Parapanu; yeni bir takım şartlar karşılığında Sessiz Ayağa izin verdi ve Kutsal Sandığa dair bir takım sırları Veysel Baba’yla paylaşabileceğini ona söyledi. Lord Parapanu yine o büyüklüğünü göstererek adeta koruması altına almış olduğu o iyi kalpli Harşiye’yi, yani bizim Sessiz Ayağı bir kez daha onurlandırmıştı. Çünkü gerek lord Parapanu, gereksede onun eşi Prenses Batavine bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba’yı çok sevmişlerdi ve ona çok güvenmekteydiler. Ve bu sevgi yüzünden de o Prenses batavine daha fazla dayanamamış ve o yalnızlıklar adamı Veysel Baba’yı daha bir yakından görmek için yanına o Kutsal Sandığa dair bir takım objeler alarak o ikinci el pazarının yolunu tutmuştu. Yeryüzündeki bütün tilkilerin en güzeli olan o ana tanrıça Prenses Batavine hemen sihir dolu o gücünü kullanarak bir insan şekline girmiş ve o sırada orada bulunan o Veysel Baba’yı adeta büyüleyip kendisine aşık etmişti.

Prenses Batavine, adına Son Aşk denilen o güzel duyguyu o yalnızlıklar prensi Veysel Baba’ya bir güzel yaşattıktan sonra o görkemli sarayına geri dönmüş ve o büyük kral Parapanu’ya o ikinci el pazarında yaşadıklarına dair bir takım bilgiler vermişti. Sevgili eşinin anlattıklarından çok etkilenen Lord Parapanu da; bu sefer bir yolunu bulup o iyi kalpli Veysel Bba’yla tanışmak ve onunla sohbet etmek için bir takım hazırlıklar içine girmişti. Ve bütün bu yaşananlardan habersiz olan Veysel Baba’da o hafta sonu yapacağı o çok önemli görüşmeden önce yine o et marketinin yolunu tuttu. Oradan şöyle taptaze ve daha henüz yeni kesilmiş iki adet ördek alan Veysel Baba hemen eve döndü. Fakat o sırada ne olduğunu bilmediği bir güç sanki onu yeniden o ikinci el pazarına çağırır gibiydi. Artık o son aşkı Prenses Batavine’nin o antika pzarına gelmeyeceğini çok iyi bildiği halde; yinede son bir ümitle o ikinci el pazarının yolunu tuttu. Çünkü aklı hala o güzeller güzeli Batavine’deydi ve hala onu aklından bir türlü çıkaramıyordu. Bir insanın aslında bir tilkiye aşık olması ve onun için bir takım hayaller kurması da ancak ve ancak söz konusu bu gizem dolu hikayeler sayesinde olmuştu. Ve bir daha aşık olmayacağına dair kendi kendisine yemin eden o gönül yorgunu adam; o yeminini günün birinde bir ikinci el pazarında karşılaştığı o insan şekline bürünmüş olan o güzeller güzeli Prenses Batavine için bozmuştu. Adeta bir masal gibi onun dünyasına öylece giriveren ve hiç beklemediği bir anda da öylece yok oluveren o Son Aşkı Prenses Batavine şimdi nerelerdeydi acep? Ve bir daha onu görebilecekmiydi acep?

Bu düşünceler içerisinde o ikinci el pazarının yolunu tutan Veysel Baba, oraya vardığında aynı yerde bu seferde şöyle saçı sakalı iyice ağarmış yaşlı bir adamı gördüğünde çok büyük bir hayal kırıklığına uğradı. O hayal kırıklığı içinde yinede o yaşlı adamın tezgahına yanaştı ve orada satılan o objeleri, o materyalleri incelemeye başladı. Yaşlı adamın tezgahında birbirinden değişik çok ilginç objeler vardı. Objeleri çok dikkatli bir şekilde inceleren Veysel Baba bir ara:

“Sattığınız materyaller içinde çok ilginç parçalar var.”

“Evet, her bir parçanında ayrı bir işlevi var ve ayrı bir amaç için üretilmişler.”

“Sizi, bu antik pazarında ilk defa görüyorum.”

“Evet, ben de tıpkı onun gibi bir mesaj vermeye geldim.”

“Onun gibi derken, kimi kastettiniz? Yoksa o güzeller güzeli Prenses Batavine’yi mi?”

“Evet, Prenses Batavine’yi kastetmiştim.”

“İyi ama, siz onu nerden tanıyorsunuz?”

“Ben, Prenses Batavine’nin eşi Lord Parapanu’yum ve bugün buraya hem sizi tanımak için, hem size bazı uyarılarda bulunmak için ve hemde size bazı şeyler satmak için geldim.”

“İnanın şu anda ne diyeceğimi bilmiyorum. Son birkaç haftadır yaşadıklarımdan dolayı zaten iyice bir panik hali içindeyim. Şimdi birde sizi karşımda görünce o panik durumum, o şaşkınlık halim daha bir arttı.”

“Bu kadar panik olmanıza hiç gerek yok ve ayrıca ben buraya sadece sizi tanımak ve size bazı uyarılarda bulunmak için geldim. Şunu unutmaki, o soğuk kış gecesinde o parkın orta yerinde sizi yeniden yaşama döndüren o tilki kardeşimize izin veren ve ona yol gösteren benim. Ve o iyi kalpli tilki dostumuzun seninle arkadaşlık kurmasına izin verede yine bendim. Fakat siz bir ara ölçüyü kaçırıp onu, o Kutsal Sandık hakkında bildiklerini söylemesi için zorlayınca işin rengi değişti. Çünkü koruması halen bizde olan o Kutsal Sandığın bir güvenlik sorunu vardır. Ve o  sandığın içinde Kıyamet Günü’ne dair bazı önemli bilgiler vardır, materyaller vardır, eşyalar vardır. Ve ayrıca o sandığın içinde o varoluşun gizemine dair bir takım kodlar, şifreler vardır. Ve iştebütün bunlardan dolayıdırki; o Kutsal Sandığa dair bilgilerin çok gizli tutulması gerekiyorç aksi taktirde insanlar yüzlerce yıldız aradıkları o Kutsal Sandığın Londra’daki bir kilisenin temelinde gömülü olduğunu öğrendiklerinde; akın akın o kilise giderler ve o St. John’s Hoxton Kilisesi’nin temeline zarar verebilirler. Bu noktada Lord Parapanu olarak senden ricam; bütün bu bilgilerin aramızda kalmasıdır. Sana olan sevgimiz ve güvenimiz sonsuzdur. Lütfen sana bildirilen o sınırları daha fazla aşma ve o iyi kalpli tilki kardeşimiz Harşiye’yi, yani senin deyişinle Sessiz Ayağı da bu konuda daha fazla zormala.”

Lord Parapanu’nun bütün o uyarılarını çok dikkatli bir şekilde dinleyen Veysel Baba:

“Öncelikle bana duymuş olduğunuz o sonsuz güvenden dolayı size çok teşekkür ederim. Ve beni yeniden hayata döndürerek bana yeni bir yaşam bağışladığınız için d; size ayrıca teşekkür etmek isterim. O önemli uyarılarınıza gelince; ben de en az sizin kadar endişe etmekteyim. Zaten ben, o geçmiş yaşamımda en büyük darbeyi insanlardan gördüğüm içindir ki; kendimi onlardan soyutlayıp yalnız bir yaşamı tercih ettin. Ve o yalnızlık anında, ümidimi kaybettiğim bire anda o konuşan tilki karşıma çıkarak adeta bana yepyeni bir yaşam bağışladı. Böylesine bir iyilik karşısında ben de tüm sevgimi siz bütün tilki dostlarıma vermek istiyorum ve o yorgun kalbimide yine siz bütün tilki kardeşlerime açmak istiyorum.”

Veysel Baba’nın bu duygu dolun konuşmasını dinleyen Lord Parapanu; bu konuda yeni bir insanla ilişkiye geçmeleri konusunda ve onunla karşılıklı güvene dayalı bir dostluk kurmaları konusunda ne kadarda doğru bir karar verdiklerini bir kez daha anladı. Artık sonuna kadar bu yaşam yorgunu adama güvenebilirdi ve ona vereceği o asıl görevi hakkında da bir takım bilgiler verebilirdi. Bu düşünce doğrultusunda önündeki tezgahta duran bir maskı yani diğer bir deyişle maskeyi eline alan Lord Parapanu:

“Senin çok iyi kalpli bir insan olduğunu zaten biliyorduk ve o derin yalnızlıklar içinde kendine yeni bir dost, yeni bir arkadaş veya yeni bir uğraş aradığınıda çok iyi biliyorduk. Ve seni o derin yalnızlıklardan kurtarmak için ilk önce senin karşına o konuşan tilkiyi çıkardık ve daha sonra sevgili eşim Batavine iki defa bu Pazar yerinde senin karşına çıktı. Şimdi ise ben lord Parapanu olarak sana son uyarılarımı yapmak için ve bundan donraki asıl görevini sana bildirmek için buradayım. İşte şu elimde tutmuş olduğum maskeyle bundan sonraki yeni görevini yerine getireceksin. Bu sihirli bir maskedir ve bu maskeyi yüzüne geçirdiğin andan itibaren artık diğer tilki kardeşlerimizlede konuşabileceksin. Ve bu sayede de onları anlayıp, sorularına da cevap verebileceksin. Ve artık bundan sonra senin asıl görevin; Shoreditch Park civarında yaşayan bütün tilki kardeşlerimize haftada bir gece öğretmenlik yapmak olacaktır. Her Cumartesi gecesi o parkta buluşup onlara gerek yaşam ve gereksede bu dünyadaki diğer yaşamlar hakkında bir takım bilgiler verebilirsin. Ben bütün dünyadaki tilkilerin koruyucu Lordu Parapanu olarak onların her yönden daha bilgili ve daha donanımlı olmaları istiyorum. Ve diğer boş zamanlarında ise gerek onlara, gereksede onların o yeni doğmuş yavrularına bir takım masallar, hikayeler veya öyküler anlatarak; onların bir Masalcı Dede’si olabilirsin. Ve böylesine anlamlı bir görev sayesinde de sen yeniden hayata bağlanarak daha da bir mutlu olmuş olacaksın.

Sevgili Veysel Baba! İşte bu gün buraya, bu ikinci el pazarına sana bütün bunları söylemek için geldim. Bu noktada Lord Parapanu olarak benim görevim tamamlanmıştır. Şimdi bu sihirli maskeyi al ve hemen git sana verilen o kutsal görevi yerine getirmeye çalış. Yolun açık olsun. Tüm sevgiöiz, tüm saygımız ve tüm iyi dileklerimiz hep sanadır. Hoşçakal ey iyi kalpli adam, hoşçakal!” dedikten sonra, adeta bir ışık kümesi haline geldikten sonra öylece ortadan yok oldu.

Elinde bir maskeyle öylece ortada kalan Veysel Baba, çaresiz bir şekilde evine geri döndü. Sözde bugün oraya, o ikinci el pazarına o güzeller güzeli Prenses Batavine’yi acaba yeniden görebilir miyim umuduyla gitmişti, ama karşısında saçı sakalı ağarmış bir adam görünce bütün o heyecanı, bütün o umutları bir anda yok oluvermişti. Fakat o adamın, aslında yeryüzündeki bütün tilkilerin lordu olan o büyük kral Parapanu olduğunu öğrenince de bu sefer bir başka mutluluk duymuştu. Çünkü o iyi kalpli Lord Parapanu bir yandan onu uyarırken, bir diğer yandan ise ona yeni bir takım görevler vermişti. Gerçektende adına yaşam denilen o olgu, kendi içinde öylesine süprizler barındırıyorduki; her an herşeyin olabilme ihtimali artık bütün bu olanlardan sonra şimdi daha da bir netleşmişti.

Bizim o yeni görev adamı Veysel Baba, o haftaki görüşmesine büyük bir sevinç içinde gitti. Veysel Baba önce kendi eliyle hazırlayıp fırında pişirmiş olduğu o ördeği bir güzel o sevgili dostu Sessiz Ayağa ikram etti. Sonra o büyük kral Lord Parapanu’yla olan o görüşmesi hakkında ona çok ayrıntılı bir bilgi verdi. Ve Lord Parapanu’nun kendisine vermiş olduğu p yeni göreve dair onu bir güzel bilgilendirdi. Sessiz Ayak bu yeni görevinden dolayı Veysel Baba’yı kutladıktan sonra; bir önceki görüşmelerinde söz vermiş olduğu o Kutsal Sandığa dair bir takım sırları tarihsel kronolojisine göre anlatmaya başladı.

Ark of the Covenant:

“Birçok dini kaynakta sözü edilen ve yüzlerce yıldır insanların arayıp durduğu o Kutsal Sandık hakkında birçok rivayet vardır, birçok söylenti vardır ve birçok inanış vardır. Bazı dini kaynaklarda ise Kutsal Sandığın aslında centte var olduğuna inanılan o Tuba Ağacı’ndan yapıldğı anlatılır. Davud Peygamber o kutsal şehir Kudüs’ü başkent yaptığında sözü edilen Kutsal Sandığı da beraberinde oraya getirdiği söylenir. Fakat çok daha sonraları o Kutsal Sandığın birden bire ortadan kaybolduğuna dair bir söylenti yayılır. Ve işte o andan itibarende Kutsal Sandık tam bir soru yumağına dönüşür, tam bir bilmece halini alır.

Buraya kadar anlattığım bilgiler,zaten siz insanların bildiği bazı gerçekler. Fakat şimdi anlatacaklarım bir insana ilk defa açıklanıyor olacak. O çok sevgili annemin çok uzun yıllar önce bana anlattığına göree olayın aslı şöyledir: Söz konusu o Kutsal Sandık Hı. İsa’nın çarmıha gerildiği o tarihte, yine onun havarilerinden biri tarafından saklı olduğu o yerden gizlice alınarak Antakya (Antioch) diye bilinen bir yere getirilir. Çok daha sonra ise o Kutsal Sandık bir keşiş tarafından ilk hristiyan kilisesi olarak kabul edilen St. Petrus’un koruması altında bir süre orada saklanan Kutsal Sandık; bir başka keşiş tarafından oradan alınarak Cappadocia diye bilinen bir yere getirilir ve oradaki o meşhur The Dark Church’e teslim edilir.

Ve derlerki; uzunca bir süre o ilk kiliselerden biri olan The Dark Church’ün o karanlık dehlizlerinden birinde çok iyi saklanan o Kutsal Sandığı bugün St. Yprgi olarak bilinen ve Anadolu insanı tarafından da çok sevilen o din adamı bir güzel koruyup gözetmiş. Ve yine derler ki; o iyi kalpli din adamı St. Yorgi öldükten sonra bile bazen ak sakallı bir insan şeklindei bazen kurtarıcı bir melek şeklinde, bazen bir ışık şeklinde, bzen bir kartal şeklinde ve bazende bir aslan şeklinde hem siz insanlara ve hemde biz bütün tilkilere görünürmüş. Ve böylesi anların birinde St. Yorgi bir aslana dönüştüğünde bir tesadüf eseri benim büyük büyük annemle bir dostluk ilişkisi içine girmişler. O sırada, o bölgede çok büyük svaşlar yaşandığı için ve dinler arası çatışmalar dahada bir yoğunlaştığı içinİ o güne kadar Kapadokya’daki o meşhur The Dark Church’te saklanan Kutsal Sandığı koruma görevi St. Yorgi tarafından benim o büyük büyük anneme verilmiş. Neredeyse altıyüz yıldır bizim ailemizin koruması altında olan o Kutsal Sandık; çok daha sonraları bir Ermeni azizim olan St. Serciyus’un da yardımıyla Dersim diye bilinen bir başka yere götürülür.

St. Serciyus orada Harşiye adındaki bir köyde Wang Church diye bilinen çok eski bir kilisenin içine Kutsal Sandığı saklar. Kutsal Sandığı koruma görevi sırayla büyük büyük annem, büyük annem ve asıl anneme verilir. Ben o köyde doğdum ve bundan dolayı da annem bana o köyün ismini yani Harşiye ismini vermiş. O sırada Kutsal Sandığı koruma görevi annemdeydi. Fakat annem tıpkı bugün benim yaptığım gibi kurlları çiğneyince, hem ölümsüzlük nişanı ondan geri alındı, hemde Kutsal Sandığı koruma görevi ondan alınarak bana verildi. O güzel annem, o sevgili annem ölmeden önce bana çok özel bir şifre verdi  ve eğer başım sıkıştığında veya çok zor bir durumda kaldığımda yüksek sesle: ‘Ya Qızır’ diye seslenirsem eğer, o zaman St. Yorgi’nin hemen yetişeceğini ve bni o zor durumdan kurtaracağını söyledi.

Bana o Büyük Tilki Konseyi tarafından gerek o ölümsüzlük nişanı ve gereksede o Kutsal Sandığı koruma görevi o köyde verildi. Daha henüz yedi yaşlarındaydım ve böylesine bir görevi üstlenecek kadar tecrübe sahibi değildim. O sırada benim iki kız kardeşim daha vardı ve aramızda Kutsal Sandığı korumakla ilgili bir kıskançlık durumu oluştu. Kız kardeşlerimden biri geçenlerde sizin bana getirmiş olduğunuz o gizemli taşları Kutsal Sandık’tan çalarak o kötülükler tanrısı Bastala’ya götürmüş. Ve daha sonrada o kötü kalpli kız kardeşlerim, o kötülükler tanrısı Bastala’nın da yardımıyla o bölgedeki bütün tilkileri bana karşı ayaklandırmak istediler. Bunda başarılı olamayınca da bu sefer benim korumam altındaki o Kutsal Sandığı çalmak istediler.

Kız kardeşlerimin o ihtirasları, o arzuları ve o sonu gelmeyen ihtirasları yüzünden artık ne yapacağımı bilemez bir hala gelmiştim. O çaresizlik ortamında annemin bana söylemiş olduğu o şifreli söz aklıma geldi ve hemen yüksek bir sesle ardı ardına üç kere Ya Qızır diye bağırdım. Çok kısa bir süre sonra ak sakallı bir adam beliriverdi ve bana ne istediğimi sordu. Ben de yaşanan olayları bir bir ona anlattım ve ondan yardım istedim. Beni çok iyi bir şekilde dinleyen o yaşlı adam geri geleceğini sözleyerek bir süreliğine ortadan kayboldu. Daha sonradan öğrendiğime göre adına Qızır denilen o yaşlı adam birdenbire kanatlanıp gökyüzüne yükselmiş ve gökyüzünden bütün bir dğnyayı tarayarak; o sırada yeryüzünde daha yeni inşa edilmekte olan bir kilise aramaya başlamış. Ve Londra diye bilinen bir şehirde St. John’s Hoxton adında bir kilisenin inşa edildiğini gören o yaşlı adam hemen geri dönerek; hem beni, hemde benim korumam altındaki o Kutsal Sandığı alarak adeta bir ışık hızıyla buraya getirdi. Ve bir gece yarısı o büyük lordumuz Parapanu, o çok sevgili prensesimiz Batavine vede o Büyük ilki Konseyi’nin huzurunda o Kutsal Sandık daha yeni inşa edilenSt. John’s Hoxton Kilisesi’nin o sarsılmaz temeline bir güzel yerleştirildi.

Gerek ben ve gereksede benim korumam alftındaki o Kutsal Sandık 1826 tarihinden bu yanadır; o St. John’s Hoxton Kilisesi’nin duvar dibindeki o korunaklı yuvamızda öylece yaşayıp durmaktayız. Ve senin yardımların sayesinde de hem Kutsal Sandığa ait o taşlar bir güzel bulunup geri getirildi ve hemde Kutsal Sandığın anahtarı asıl yerine döndü. İşte ikiyüz yıl öncen o Büyük Tilki Konseyi tarafından benim korumam altına verilmiş olan ve hala benim korumam altında olan o Kutsal Sandığın, o pek bilinmeyen hikayesi budur. Ve bütün bunları sana anlattığım içinde; belkide yakın bir zamanda o Büyük Tilki Konseyi’nin huzurunda yargılanacağım ama o yargılamadan sonrada belkide o ölümsüzlük nişanı benden geri alınacak ve belkide o Kutsal Sandığı koruma görevi bir başka tilki kardeşimize verilecek. Bütün bunları henüz bilmiyorum ve bilmekte istemiyorum. Çünkü ölümsüz bir tilki olarak hem çok yoruldum, hemde adına ölüm denilen o sonsuzluk şerbetini arar oldum. Ve belkide bu sayede o çok sevgili annemle öbür dünyada veya o diğer yaşam formatında yeniden bir araya gelebiliriz ve asıl mutluluğuda belki o zaman elde edebiliriz.”