Sırlar Açığa Çıkıyor -2

Uzun yıllardır içinde sakladığı bir sırrı o çok sevgili tilki dostlarıyla paylaşan Veysel Baba, artık biraz rahatlamış bir şekilde evine dönmüştü. Eğer o hazineye dair o sırrını bir insanla paylaşsaydı, belki de sonuçları çok farklı olurdu. Çünkü maddeye tapan bir insan için ve hırsına yenik düşen bir toplum için para her şeydi. Para temelli bir toplum yapısını oluşturanlar adeta onu ilahlaştırmışlardır. Ve tanrısal bir kimliğe bürünen para, daha sonra hakimiyetini ilan ederek; en büyük tapınılacak güç haline gelmiştir. Günümüz dünyasında en çok peşinden koşulan odur, en çok istenen odur, en çok arzulanan odur, en çok aranılan odur, en çok gündemi oluşturan odur, en çok hayatımıza giren odur, en çok bize yön veren odur,en çok bizi idare eden odur,en çok bizi kendisine esir eyleyen odur,en çok o sonu gelmez hayallerimizi süsleyen odur,en çok rüyalarımıza giren odur,en çok aşık olunan odur,en çok kavgalara sebep olan odur,en çok ayrılıklara sebep olan odur,en çok savaşlara sebep olan odur,en çok yıkımlara neden olan odur,en çok felaketlere yol açan odur,en çok ocaklar söndüren odur,en çok gözyaşına sebep olan odur,en çok acılara sebep olan odur,en çok dramlara sebep olan odur,en çok bize hata yapturan odur,en çok bize yanlış yaptıran odur,en çok bize günah işleten odur,en çok bizi yanlış yollara sürükleyen odur,en çok bizi doğru yoldan çıkaran odur,en çok bizi kişiliksizleştiren odur,en çokbizim kişiliğimizle oynayan odur,en çok bizi sıradan bir birey haline getiren odur,en çok bizi düşünemez bir birey haline getiren odur,en çok bizi sıradan bir varlığa dön üştüren odur,en çok bizi bir meta haline getiren odur,en çok bizi bir asalak haline getiren odur,en çok küresel ısınmaya sebep olan odur,en çok iklim değişikliğine sebep olan odur,en çok hayvan katliamlarına yol açan odur,en çok gezegenimizi kirleten odur,en çok o güzel geleceğimizle oynayan odur,en çok o güzel yarınlarımızı daha şimdiden kendisine esir eyleyen odur,en çok bize karamsarlık aşılayan odur,en çok umutlarımızı tüketen odur,en çok o sonu gelmez hayallerimizi ve düşlerimizi bir bir sona erdiren odur ve bize hayatı adeta zehir eden odur.

Gelinen bu enson aşama itibariyle yaşamın asıl merkezine parayı oturtmuş bir haldeyiz. Tek egemen güç olarak para, artık her açıdan bizim hayatımıza yön vermektedir. Böylesi bir toplum yapısında sevgiye yer yok gibidir. Adeta bir makine haline getirilmiş toplum yapısında zaten insanların sevgiye ayıracak vakitleri de pek yok gibidir. Rekabetçi bir toplum yapısını oluşturmaya çalışan o para babaları da, o kapitalist sistem de, o küresel güçler de veya o üst akıl da bizlere sen düşünme, biz senin yerine düşünürüz; sen kafa yorma, biz senin yerine kafa yorarız; sen aşık olma, biz senin yerine aşık oluruz, sen sevgi denilen o şeyin peşinden koşma, biz neyin peşinden koşacağını sana söyleriz; sen sadece çalış, üret ve sana denileni yap. Çünkü sen artık bir makinesin ve makine olduğunu sakın ola ki unutmayasın.

Bir yanda sevgiye değer veren bir toplum yapısı, bir diğer yanda ise sevgiyi dışlayan bir başka toplum yapısı. Bir yanda maneviyata değer veren bir toplum yapısı, bir diğer yanda ise maddeye değer veren bir toplum yapısı. Bir yanda düşünceye değer veren bir toplum yapısı, bir diğer yanda ise sadece üretmeye odaklanmış bir toplum yapısı. Bir yanda, bu dünyayı daha da bir güzelleştirmek için adeta çırpınan bir toplum yapısı, bir diğer yanda ise bu dünyayı adeta felakate sürüklemeye çalışan bir başka toplum yapısı veya makineleştirilmiş bir başka organizma türü.

İşte bütün bu olumsuzluklar adeta bir canavara dönüşen ve doymak nedir bilmeyen o kapitalist sistemin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizleri adeta bir meta haline getiren ve düşünemeyen bir takım bireylere dönüştüren o aç gözlü kapitalist sisteme daha ne kadar seyirci kalacağız? Bütün bir insanlığı felakete sürükleyen ve o güzel geleceğimizi daha bugünden kendisine esir eyleyen o canavara artık bir dur demenin zamanı gelmedi mi? Elbette geldi, ama harekete geçmek için bize ışık tutan, bize doğru yolu gösteren ve bize sevgiyi, merhameti, acımayı, paylaşmayı, yardımlaşmayı ve ortak paydalarda buluşmayı öğreten bir gönül eri lazım, bir yol eri lazım. Bakınız o gönüller sultanı Mawlana Jalaluddin-i Rumi ne diyor:

“Come,come whoever you are.

Wonderer, worshipper, lover of leaving.

It doesn’t matter,

Ours is not a caravan of despair.

Come, even if you have broken your vow a hundred times, thousand times,

Come, yet again, come, come.”

“Alemin bal şerbetinden bana ne!

İşte önümde benim ayran tasım,

Ne malım mülküm var benim ne azığım,

Ben gene de senin malın mülkün olsun diye çalışırım.

Senin başını sokacak bir yerin olsun diye,

Senin bir dikili ağacınım.

Ama hürriyeti kulluğa, taş çatlasa satmam.”

“Ayran tasım önümde oldukça, vallahi kimsenin balını düşünmem bile. Azıksızlık, ölümle kapımı çalsa bile, hürrüyeti kulluğa satmam ben!”

“Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol.

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörülülükte deniz gibi ol.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”

O gün, o sırlarla ve gizemlerle örülü Shoreditch Park’ta buluştuğu o tilki dostlarına kendisine ait bir sırrı anlatan Veysel Baba; eve döndükten sonra bütün bunları düşündü. Ve eğer üzerinde yaşamaya çalıştığımız şu yorgun dünyanın güzel bir geleceği olacaksa; o zaman o güzel gelecekte, o umut dolu gelecekte benim de bir katkım, bir küçük dokunuşum olmalı düşüncesiyle bir şeyler yazmaya karar verdi. Ve o anda Prenses Batavine’nin o ikinci el pazarında kendisine vermiş olduğu o mürekkebi hiç tükenmeyen kalemi hatırladı. Prenses Batavine, o hiç tükenmeyen kalemi boşu boşuna kendisine vermiş olamazdı. Adam, şimdi her şeyi daha bir anlayıp, çözümlemeye başlamıştı. Gerek o sır dolu Shoreditch Park’ta yaşananlar, gerek o emanet para, gerek o konuşan tilki Harşiye, gerek Prenses Batavine, gerek Lord Parapanu, gerek diğer bütün tilki dostları ve gerekse de kargaya dönüştürülerek o gizemli parka bekçi kılınan o mayfavari tipli adamlar; mutlaka belli bir amaç doğrultusunda onun karşısına çıkarılmış olmalıydı. Aksi taktirde bu kadar ilginç olay, bu kadar mantık dışı olay bir biri ardı sıra gelipte onun kapısını çalmazdı. Ve öyle anlaşılıyorduki Prenses Batavine o hiç tükenmeyen kalemi kendisine vererek; son zamanlarda yaşadıklarını en güzel haliyle yazıya dökmesini istiyordu. O zaman o da, işin kuralına göree hareket ederek o gizemli güçler tarafından kendisine verilen o görevi en iyi bir şekilde yerine getirmeye çalışacaktı. Ve böylesine anlamlı bir çalışmada da işin asıl merkezine hem o sır dolu Shoreditch Park’ı, hem o parkı adeta mesken adeinen o konuşan tilki Harşiye’yi yani bizim Sessiz Ayağı ve hemde o Kutsal Sandığı koyacaktı. Fakat bu noktada Kutsal Sandığa dair hala birçok bilinmeyen vardı. Ve o anda bizim Veysel Baba söz konusu o sırları açığa çıkarma sırasının sSessiz Ayağa geldiğini hatırladı. Ve kendisine: “Şimdi sırları açığa çıkarma sırası Sessiz Ayağa geldi. Bende bu haftaki görüşmemizde ona, o Kutsal Sandık hakkındaki bildiklerini sorarım. İşte o zaman, o sırlarıda açığa çıkarma konusunda bir güzel ödeşmiş olacağız.” Diye düşündükten sonra, bir gece yarısı o sır dolu Shoreditch Park’ın yolunu tuttu.

Veysel Baba bütün bunları düşünüp, kendi kendisine bazı planlar yaparken, diğer bir yanda ise; sırları açığa çıkarma sırasının kendisine geldiğini çok iyi bilen Sessiz Ayak hafta sonu yapılacak o toplantıda hangi sırrını açıklayacağına dair bazı hesaplar yapıyordu. Çünkü onun birçok sırrı ve gizemi vardı. Ve içlerinde en önemliside o Kutsal Sandığa dair olanlardı. Ve Lord Paparanu, ona o Kutsal Sandığa dair sırlar konusunda uyarmıştı ve eğer Kutsal Sandığa dair o sırları bir insan oğluna anlatırsa ona verilmiş olan o ölümsüzlük nişanı da ondan geri alınarak bir başka tilkiye verilecekti. Ama olsundu; çünkü o nerdeyse iki yüzyıla varan o yaşamı boyunca artık çok yorulmuştu ve herkez gibi o da o ölüm şerbetinden tatmak istiyordu. Daha birkaç hafta önce Kutsal Sandığa dair bir takım bilinmeyenleri o sevgili ndostu Veysel Babayla paylaştıysada; söz konusu o bilgiler, o Büyük Tilki Konseyi tarafından pek tehlikeli bulunmamıştı. Fakat bu sefer o Büyük Tilki Konseyi tarafından belirlenmiş olan o sınırları aşmak istiyordu ve bu sayede de ölümü tatmak istiyordu.

Bu düşünceleri kafasında netleştiren Sessiz Ayak, o Kutsal Sandığa dair en bilinmedik sırları açığa çıkarmak için veya ortaya dökmek için; bir gece yarısı o da, o gizem dolu Shoreditch Park’ın yolunu tuttu. Bütün tilki kardeşleri oradaydı ve o sevgili dostu Veyse Baba’da o toplantı alanına ndaha yeni gelmekteydi. O soğuk Şubat gecesinde bütün tilki dostlar büyük bir merak içerisinde o sevgili öğretmenleri Veysel Baba’nın neler anlatacağını, ne tür bilgiler vereceğini merak ettiler. Veysel Baba, o gece o tilki dostlarına insanoğlundan kaynaklanan o küresel ısınma hakkında, o iklim değişikliği hakkında, o çevre kirliliği hakkında ve o hayvan neslinin tükenmesi hakkında bir takım önemli bilgiler verdi. Ve daha sonra da yanında getirmiş olduğu o organik tavukları bir güzel onlara ikram etti. O gece, o sır dolu parkta toplam elli iki adet tilki kardeş vardı ve hepside o iyi kalpli ğretmenleri Veysel Baba’yı çok seviyorlardı. Çünkü gerçek sevgiyi, gerçek şefkati, gerçek merhameti ve gerçek dostluğu o güzel insan Veysel Babada bulmuşlardı. Ve hiçbir insan da, o sevgi dolu Veysel Baba gibi onları sevip okşamamıştı.

Dersler verilmiş ve yemekler de bir güzel yenmişti. Bunu fırsat bilen bizim Veysel Baba da hemen devreye girerek o sevgili dostu Sessiz Ayaktan bir sırrını açığa dökmesini isteyince bizim Sessiz Ayakta daha önceden kararını vermiş olduğu o sırrını anlatmaya başladı ve şöyle dedi:

“ Buradaki birçok tilki kardeşim aslında benim ölümsüz bir tilki olduğumu pek bilmemektedirler. Benim neredeyse ikiyüz yaşında bir tilki olduğumu da çoğunuz hala bilmiyor. Ve ayrıca şuan burada bulunan siz bütün tilki kardeşlerim de; benim aslında kutsal bir sandığı korumakla görevlendirilmiş bir tilki olduğumu da pek bilmezsiniz. İşte bu gece burada, söz konusu o Kutsal Sandığa dair bütün bildiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu çok önemli sırları hiç kimseye anlatmamam konusunda beni çok uyardılar. Fakat artık çok yoruldum veadına ölüm denilen o şeyi arar oldum. Belki bu sayede de o canım kadar sevdiğim annemede bir şekilde kavuşmuş olurum.

Sevgili Veysel Baba, sevgili tilki kardeşlerim! Biraz önce sözünü ettiğim o Kutsal Sandığa dair çok önemli gelişmeler oldu. Ve sevgili dostumuz Veysel Baba çok uzun yıllar önce o Kutsal Sandık’tan çalınan bir takım parçaları bulup geri getirdi. Veysel Baba’nın bir ikinci el pazarında bulupta geri getirdiği o değerli parçalar arasında Kutsal Sandığın çalınan o anahtarı ile beş adet de sihirli taş vardı. Kutsal Sandığı açma iznim olmadığı için, o sandığın içinde ne var tam olarak bilmiyorum. Zaten açmak istesem de o tek sığınağım olan, o St. John’s Hoxton Kilisesi’nin duvarları buna izin vermez. Çünkü Kutsal Sandık, o kilisenin inşaa edildiği sırada onun o kalın duvarlarının altına konularak adeta güvence altına alınmış.

Fakat her şeye rağmen yine de o Kutsal Sandığın içinde var olduğu söylenilen bir Kutsal Kase’den bahsedilmekte, bir sihirli asadan bahsedilmekte, bir Kıyamet Kılıcı’ndan bahsedilmekte, bir Sonsuzluk Hitabesi’nden bahsedilmekte, bir  ölümsüzlük iksirinden bahsedilmekte, bir kutsal kitaptan bahsedilmekte, Noah Peygamber’in gemisinden alınmış bir bakır Levhadan bahsedilmekte, Kıyamet Günü’ne dair otuz üç satırlık bir emirden bahsedilmekte ve İsa Peygamber’in su içtiği bir tastan bahsedilmekte. İşte şuan hala benim korumam altındaki o Kutsal Sandığın içinde var olduğu söylenen bu değerli emanetler hakkında bütün bildiklerim bunlardır.”

Dostu Sessiz Ayağın bu konuşmasını büyük bir dikkatle dinleyen Veysel Baba’nın aklına o ikinci el pazarında Prenses Batavina’nın kendisine vermiş olduğu o sihirli taşlar geldi ve hemen sordu:

“Öncelikle Kutsal Sandığa dair anlattıkların konusunda sana teşekkür ederim. Fakat bu noktada açıklamanı istediğim bir husus var o da şudur; çok iyi bildiğin gibi bir süre önce sana beş adet taş vermiştim. Eğer Kutsal Sandığın kapağı kapalıysa, o zaman sana vermiş olduğum o taşlar neye ait?”

“Sevgili dostum. O taşlar aslında Kutsal Sandığın dış yüzeyini süslemekte.”

“Yani Kutsal Sandığın dışında taşlar mı var diyorsun?”

“ Hemde birçok taş var.”

“O zaman bize o Kutsal Sandıktan bahset, onun dış yüzeyinden bahset. Ne bileyim onun şeklinden, şemalinden, boyutundan veya ebatından bahset.”

“Sevgili Veysel Baba, sevgili tilki kardeşlerim. Kutsal Sandığın dışına dair bütün bildiklerim şunlardır. Daha önce söylediğim gibi Kutsal Sandık; St. John’s Hoxton Kilisesi’nin temel taşları arasına yerleştirildiği için sadece ön ve arka yüzünü görebilmekteyim. Kutsal Sandığın cennette var olduğu söylenen bir kutsal ağaçtan yapıldığı söylenir. Sandığın uzunluğu 66cm olup, yüklekliği de 33cm dir.Kutsal Sandığın ön ve arka yüzünde çeşitli süslemeler vardır. Ve ayrıca Kutsal Sandığın ön yüzünde toplam elli iki adet sihirli taş vardır. Çok değişik renklere sahip o taşların bir başka gezegenden, bir başka galaksiden getirilerek o Kutsal Sandığın ön yüzüne yerleştirildiği söylenir. Çünkü her birisindeki renk çok farklıdır ve o renklere bu dünyada hiç rastlayamazsınız.

Taşların çok gizemli bir yapıları vardır. Hepsinin de ayrı bir işlevi, ayrı bir görevi vardır. Hepsine yüklenen o sır, o gizem ayrı ayrıdır. Hepsinin de ayrı bir anlamı ve ayrı bir ismi vardır. Ve o sihir dolu taşlara yüklenen asıl görevinde, o Kıyamet Günü’nde başlayacağı söylenmekte. Çünkü o gizem dolu sihirli taşlar aslında o Kıyamet Günü için üretilip, o Kutsal Sandığa konulmuşlardır. Ve kıyameti başlatacak olan o seçilmiş kişi de; o taşlardaki işaretlerden ve anlamlardan yola çıkarak yeni bir yaşama yön verebilecektir.”

Sessiz Ayağın, o Kutsal Sandığa dair bu son açıklamaları özellikle de o Kıyamet Günü’ne dair olan kısmı Veysel Baba’yı çok heyecanlandırmıştı. Çok eskiden beri sosyalist bir düşünceyi benimsemiş olan bir insan için, bir siyaset yorgunu adam için bu tür sözlerin veya bu tür dini terimlerin herhangi bir anlamının olmaması gerekirdi. Fakat yine de bu tür gizem dolu şeyleri konuşan bir tilkinin ağzından dinlemek çok heyecan vericiydi. Ve artık bu noktadan sonra özelliklede dine dair bazı düşüncelerini, bazı ön yargılarını veya bazı saplantılarını, bazı katı görüşlerini yeniden gözden geçirmesi gerekiyordu. Çünkü ortada var olduğu söleynen bir Kutsal Sandık vardı, o konuşan tilki de öylece karşısında durmaktaydı.

Veysel Baba son zamanlarda daha bir sıkça duydugu o Kıyamet Günü’ne dair, o Yeniden Diriliş Günü’ne dair, o Kıyamet Günü’nü erkene almaya dair ve o Kutsal Emanetlere dair o sözleri hatırladı. Ve bir takım kötü niyetli kişilerin o Kıyamet Günü’nü daha erkene alamabilmek için sahneye koydukları o karanlık senaryoları hatırlayınca, bu sefer o çok sevgili dostu Sessiz Ayağa bir başka soru sordu ve şöyle dedi:

“ Sevgili dostum; Kutsal Sandığa dair anlattıkların konusunda sana teşekkür ederim. Bizi kırmayıp da bütün o bilgileri bizimle paylaştığın için sana gerçekten teşekkür ederiz. Ama bu noktada ben biraz daha o sınırları zorlayarak sana şunu sormak istiyorum. Biraz önce sözünü etmiş olduğun o gizem dolu taşlar hakkında daha açıklayıcı bir bilgi verebilir misin? Örneğin o taşların anlamları konusunda, onlara yüklenen o görev konusunda veya o taşların isimleri konusunda bizi biraz daha bilgilendire bilir misin?”

“ Sevgili dostum Veysel Babayı kırmak istemem. Fakat bu konuda benim de bildiklerim sınırlıdır ve ayrıca bana bildirilen o sınırları daha fazla zorlamam da; benim geleceğim açısından çok ama çok tehlikeli sonuçlar da doğurabilir. Bütün bunlara rağmen o taşlar hakkında sadece şu bilgileri size verebilirim. Daha önce de söylediğim gibi Kutsal Sandığın ön yüzünde toplam 52 adet taş var. Ve bu sır dolu taşların içinde bir Kıyamet Taşı var, bir Yeniden Yaratılış Taşı var, bir Başlangıç Taşı var, bir Varoluş Taşı var, bir Sonsuzluk Taşı var, bir Yaşam Taşı var, bir Sihir Taşı var, bir Gizem Taşı var, bir Görünmezlik Taşı var, bir Frekans Taşı var, bir Rüzgar Taşı var, bir Akıl Taşı var, bir Beceri Taşı var, bir Mesaj Taşı var, bir Temas Taşı var, bir Ruh Taşı var, bir Hayal Taşı var, bir Rüya Taşı var, bir Evren Taşı var, bir Sonsuzluk Taşı var, bir Enerji Taşı var, bir Ölümsüzlük Taşı var, bir Arınma Taşı var, bir Doğruluk Taşı var, bir Dürüstlük Taşı var, bir Sevgi Taşı var, bir Mutluluk Taşı var, bir Birlik Taşı var, bir Söz Taşı var, bir Sis Taşı var, bir Yağmur Taşı var, bir Okyanus Taşı var, bir Peygamber Taşı var ve hatırladığım kadarıyla da bir Cennet Taşı var.”

“ Sevgili dostum, isimlerini söylediğin o taşlar arasında özellikle de o Kıyamet Taşı çok dikkatimi çekti. Söz konusu o Kıyamet Taşı’ndan biraz bahsedebilir misin? Örneğin o Kıyamet Taşı’nın üzerinde herhangi bir işaret veya herhangi bir yazı varmı?”

“ Kıyamet Taşı’nın üzerinde sadece bir takım çarpı işaretleri var ve bir adet v harfine benzeyen bir başka işaret de o çarpıların en sonunda yer almakta.”

O anda gerek o çarpıların ve gerekse de o v harfinnin Roma rakamları olabileceğini düşünen Veysel Baba; sözkonusu o işaretlerin belli bir tarihe vurgu yapmak için veya belli bir tarihi belirtmek için o Kıyamet Taşı’na konulmuş olabileceklerini düşündü. Ve sevgili dostu Sessiz Ayağın sözünü etmiş olduğu o Kıyamet Taşı’ndaki işaretlerin veya rakamların; bir çok dini kitapta da sık sık bahsedilen o Kıyamet Günü’nün asıl tarihini işaret ediyor düşüncesiyle hemen sordu:

“ Sevgili dostum, peki o çarpı işaretlerinin kaç adet olduğunu biliyor musun?”

“ Elbette biliyorum, fakat şu anda o çarpı işaretlerinin kaç adet oldukları konusunda daha fazla bilgi veremem; o Büyük Tilki Konseyi tarafından yasaklanmıştır. Zaten bu durum beni aşar ve benim açımdan bir çok olumsuz duruma da yol açabilir. Sen ve buradaki tilki kardeşlerimi çok ama çok seviyorum ve artık sizlerden ayrılmak istemiyorum.” şeklinde, duygusal içerikli bir cevap verince oradaki bütün tilki kardeşleri de hep bir ağızdan ona:

“Biz de seni çok seviyoruz” diye bağırdılar ve sevgisini ona gösterdiler.  Gerek Veysel Baba’nın, gerekse de tilki kardeşlerinin o sevgi dolu sözleri üzerine çok duygulanan Sessiz Ayak artık en sona bıraktığı o sürprizini açıklamaya karar verdi ve şöyle dedi:

“ Sevgili dostlar, aslında ben bu gece buraya sözkonusu o Kutsal Sandığa dair tüm bildiklerimi açıklamaya ve o ölümü tatmaya gelmiştim. Fakat yolda gelirken hamile olduğumu farkettim. Ve birkaç haftalık hamile olduğumu farkedince de şimdilik o ölümü daha ileri bir tarihe ertelemeye karar verdim. Çünkü yeniden anne olacağım ve yeni doğacak olan o yavrularımı da büyütmek için en azından bir senelik bir zaman dilimine ihtiyacım olacak. Ve o tarih geldiğinde de kimbilir, belki de o Kıyamet Taşı’nın üzerindeki o çarpı işaretlerinin kaç adet olduklarını da sevgili dostum Veysel Baba’ya söyleyebilirim. Bu konuda şimdilik sizden biraz anlayış bekliyorum.”

Sessiz Ayağın bu müjdeli haberi üzerine, orada bulunan herkes çok sevindi ve o çok sevgili dostları Sessiz Ayağı daha fazla zorlamak istemediler. Ve bu müjdeli haber üzerine, orada bulunan diğer dişi tilkiler de hamile olduklarını söyleyince; orada, o Shoreditch Park’ın orta yerinde bir mutluluk rüzgarı esti ve her bir yanı sevinç kapladı. Çünkü bütün dişi tilki kardeşler hamileydi ve bir kaç hafta sonra da o meşhur Shoreditch Park Toplantıları’na yeni tilki kardeşler katılacaktı ve bizim o iyi kalpli Veysel Baba da böylelikle dedelik rütbesine yükselecekti. Böylesi bir düşünce o yaşam yorgunu Veysel Baba’yı çok mutlu etti. Çünkü ders verdiği o toplantılar artık daha da bir şenlenecekti ve o yeni dünyaya gelen tilki kardeşlerle birlikte o toplantılar daha da bir cıvıl cıvıl olacaktı.

O gece, o sır dolu Shoreditch Park’ta mutlulukların en güzeli yaşandı ve sevinçlerin en güzeli paylaşıldı. O gece, o gizem dolu Shoreditch Park’ta bir araya gelen bütün tilki dostlar; gerek sevgiyi paylaşmanın, gerek dostluğu paylaşmanın ve gerekse de birtakım sırları paylaşmanın ne kadar da güzel bir şey olduğunu artık daha da bir anlamışlardı. Ve o güzelim Shoreditch Park da bütün bunlara zemin hazırladığı için ve ev sahipliği yaptığı için artık daha da bir mutluydu. Artık hava aydınlanmak üzereydi ve artık bir toplantının daha sonuna gelmişlerdi. Hamile olan Sessiz Ayak ile diğer bütün dişi tilkiler; birkaç haftalığına o toplantılara gelemeyeceklerini söyleyince bizim Veysel Baba da söz konusu o toplantıları birkaç haftalığına erteledi. Ve bütün bir şehir yeni bir güne daha merhab a derken; o güzelim tilki dostlar yeni yavrularını dünyaya getirmek için kendi yuvalarına geri döndüler. Ve bizim Veysel Baba da yeni birşeyler yazmak için kendi evine döndü. Ve böylelikle o güzelim Shoreditch Park’ta bir sır daha bu şekilde açığa çıkmış oluyordu. Ve bu sayede de o Shoreditch Park; içinde saklamış olduğu o sırlarına yeni birtakım sırlar daha ekliyordu...