Rüzgar Saçlı Kız ve Rüzgarlı Vadi

O gönüller sultanı Mawlana Jalaluddin-i Rumi, sevgi konusunda şöyle der;

“Yaşadığın dünyaya bak; Yüze tanrı hangi eserini sevginin kucağında büyütmemiş? Neden okşamak ve kucaklamakla gidilecek yere, tekme ve tokatla erişmeyi tercih edersin?”

“Kainat birbirine sevgi ile bağlanmış. Sevgini vermesini öğren; çünkü gönlün anlasın ki hepsine yer varmış. Sevgisiz insandan unutma ki dünya bile korkarmış.”

“Sevgiden acılar tatlılaşır. Sevgi yüzünden bakırlar, altın olur. Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır. Sevgiden derler şifa bulur. Sevgi sayesinde padişah kul kesilir.”

Ve gönüller sultanı Mawlana Jalulıddın-i Rumi, bir de yaşamında sevgiyi dışlayıp ta, o kötülüklerle, o zulümlerle v e o edepsizliklerle adeta bir olan o kötü kalpli insanlar için de şöyle der;

“Sen zulümle bir kuyu kazmadasın, ama şunu bil ki o kuyuyu kendin için kazıyorsun. İpekböceği gibi kendi çevreni örme, kendin için bir kuyu kazacaksan, bari boyunca kaz.”

“Edepsiz yalnız kendine kötülük etmez, bütün çevreye ateş salar. Şu gök, edep yüzünden ışıklarla dopdolu bir hale gelmişti. Melek, edep yüzünden suçtan arınmıştır, temiz olmuştur.”

“Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun,. Ey başkalarına ağlayan göz! Gel, bir müddetcik otur da kendine ağla! Mum, ağlamakla saha aydın bir hale gelir.”

“Ey akıllı! Sakın aklın başına gelince, pişman olacağın bir sarhoşluğa düşme!”

“Dünyada diken tohumunu eken kişi; kendine gel, onu gül bahçesinde arama sakın.”

Bir yanda sevgiyi herşeyin timeline oturmak ve sevgi dolu bir dünyayı inşa etmek için bizim gönüllerimize seslenen o güzel insanlar, o örnek insanlar. Bir diğer yanda ise o zulümle, kanla ve gözyaşıyla beslenen ve bu uğurda bütün bir dünyayı adeta bir cehenneme çevirmek isteyen o canavar ruhlu insanlar, o katil ruhlu insanlar. Kin üzerine, nefret üzerine ve kötülük üzerine bir dünya inşa etmeye çalışan bu vahşi yaratıklar, bu katiller ordusu; o korkunç planlarını yürürlüğe koymak için en son olarak da Londra’yı hedef aldılar. Ve Al-Qaeda isimli o terror örgütünün 7 Temmuz 2005 tarihinde Londra metrosunda düzenlemiş olduğu o eş zamanlı terör saldırısında; hiç suçu günahı olmayan 52 güzel insane, 52 iyi kalpli insane o saldırıda hayatını kaybetti.

7 Temmuz 2005 tarihinde düzenlenen o terör saldırılarında hayatını kaybettiği halde hala polis kayıtlarında veya olay yeri tutanaklarında adı geçmeyen bir kişi daha vardı. Ve söz konusu o kişiyi; King’s Cross Metro İnstasyonu’nda görevli o kişiden bir başkası da görmemişti. O gün, o istasyondan toplam 26 kişinin cansız bedenı dışarı çıkarıldı. Fakat hiç kimse o gün orada, o tren istasyonunda görevli olan o güvenlik görevlisinin ifadesinde belirtmiş olduğu o genç kıza dair bir delile, bir kanıta veya bir ize ulaşamayınca konu adeta sümen altı edilerek öylece kapatıldı. Ve o güvenlik görevlisi adam da, o korkunç olaydan sonar adeta kendisine bir delil gibi miras kalan o telefonla öylece orta yerde kaldı. Ve daha fazla ısrar edipte kendini küçük düşürmek istemedi. Çünkü hiç kimse onun anlattıklarına inanmıyordu ve onu hayal görmekle suçluyorlardı. Böylesi bir durumda da artık daha fazla ısrarcı olmanın hiçbir yararı yoktu.

Aslında o gün orada, o King’s Cross Metro İstasyonunda yaşanan o gizem dolu olayın bir başka boyutunun olabileceğini ve o anda bir takım doğa üstü güçlerin hemen devreye girerek o olaya el koyabileceklerini de yine hiç kimse bilemezdi ve tahmin bile edemezdi. Çünkü o gün orada yaşananlar normal insan aklının dahi alamayacağı kadar bir bilinmezlikle örtülüydü ve bir sırla kaplıydı.Çünkü o gün orada hayatını kaybetmiş olan o genç kız; çok uzun yıllar öncesinde o kuzey rüzgarları tanrısı Boreas tarafından kendisine yardım amacıyla seçilen ve beraberinde de güney rüzgarları tanrıçası seçilen o iyi kalpli Rüzgar Saçlı Kız’dan başkası değildi.

Ve o iyi yürekli Boreas; o zalim Thyphon’un o cehennemvari kasırgalarına karşı koyabilmek için onu yenilgiye uğratmak için kendisine yardımcı olarak seçtiği o dünyalar güzeli Rüzgar Saçlı Kız’ı koruyupta, gözetlemesi için o rüzgarlar bekçisi Eolo’yu görevlendirmişti. Neredeyse on sekiz yıl o güney rüzgarları tanrıçası Azgulere’yi her türlü tehlikeden koruyan Eolo; bu sefer de insanların o şeytani hilelerine ve oyunlarına yenik düşerek bizim o Rüzgar Saçlı Kız’ımızı yani yeni adıyla Azgulere’yi koruyamamıştı. Bazı insanların sırtlarında taşıdıkları o çantaların içimde veya yanlarında taşıdıkları o bavulların içinde, o valizlerin içinde adeta ölüm kusan o bombaları taşıyabileceklerini ve o bombaları insan kalabalıkları içinde öyleye patlatabileceklerini o nereden bilebilirdi ki?

Rüzgarların bekçisi Eolo görünmez bir şekilde korumaya çalıştığı Rüzgar Saçlı Kız’ın söz konusu o bombalı saldırıdan dolayı hayatını kaybetmesi üzerine hemen Boreas’ı bilgilendirir. Bu olay üzerine Boreas devreye girerek sihirli bir rüzgar yaratır ve olayı görünmez kılmak için de renkli bir sis tabakası oluşturarak; bizim o güney rüzgarları tanrıçası Azgulere’yi oradan alarak çok uzaklardaki bir diyara götürür.Onun götürdüğü bu yer, aslında masallarda da adı geçen o meşhur Rüzgarlı Vadi’nin ta kendisidir. Ve o sırada bu üzüntü verici haberi duyan o rüzgarlar tanrıçası Alkyone de hemen Rüzgarlı Vadi’ye gelir. O anda herkes çok büyük bir üzüntü içindedir. Çünkü bizim Rüzgar Saçlı Kız, götürüldüğü o karla kaplı vadinin tam ortasında bulunan o kulübenin içinde cansız bir şekilde öylece yerde yatmaktadır.Ve zaman her an onların aleyhine işlemektedir.

Bir an önce harekete geçmeye karar veren Boreas ve Alkyone; bu durumu tersine çevirebilmek için ve bizim o dünyalar güzeli Rüzgar Saçlı Kız’ımıza yeni bir ruh, yeni bir can katabilmek için, yeni bir yaşam armağan edebilmek için yeryüzündeki bütün sihir dolu rüzgarları içlerine çektikten sonra aynı anda Rüzgar Saçlı Kız’ın o ölü bedenine savururlar. Ve böylelikle gerek Boreas’ın, gerekse Alkyone’nin adeta can veren o sihirli nefesi sayesinde bizim o Rüzgar Saçlı Kız’ın altın rengindeki o güzelim saçları yavaş yavaş canlanır gibi oldu. Ve daha sonra enerji yüklü bir güç, bir kuvvet Rüzgar Saçlı Kız’ın bütün bir bedenini sararak yeniden onu hayata geri döndürdü.

Boreas ve Alkyone; yeniden hayata geri dönen Rüzgar Saçlı Kız’a bütün olan biteni bir bir anlattılar. Rüzgar Saçlı Kız zaten onları bir gece önceki o kutlama partisinden tanıyordu, fakat onların böylesine sihir dolu güçlere sahip birer tanrı ve tanrıça olduklarını hiç bilmiyordu.Boreas, ona saçlarındaki o gizemi anlattı ve onu doğduğu o ilk günden itibaren nasıl güney rüzgarları tanrıçası ilan ettiklerini ve rüzgarların bekçisi Eolo aracılığıyla da nasıl koruma altına aldıklarını bir bir anlattı. Ve daha sonra da olayın yaşandığı o gün King’s Cross Metro İstasyonu’nda yaşanan o bombalı saldırıdan sonra onun nasıl hayatını kaybettiğini ve Eolo’nun haber vermesi üzerine onu bir anda oradan alıp bu Rüzgarlı Vadi’ye nasıl getirdiğini de bir bir anlattı.

Ve o rüzgar tanrıçası Alkyone’nin yardımıyla da O’nu nasıl yeniden hayata döndürdüklerini bir güzel anlattı. Ve en sonunda da oradaki yaşamın aslında sanal bir yaşam olduğunu ve gerçek dünya yaşamından çok farklı olduğunu en anlaşılır bir şekilde O’na anlattı. Ve artık o güney rüzgarlarının tanrıçası ilan ettikten sonra, O’na yapacağı görevleri, o vazifeleri bir bir anlattı.Ve o zalim fırtına tanrısı Thyphon’a karşı kendisine destek vermesi için bütün o güney rüzgarlarını da O’nun emri altına verdi. Rüzgar Saçlı Kız o andan itibaren yeni yüklendiği o sanal yaşamında artık o güney rüzgarlarının tanrıçasıydı ve bütün güney rüzgarlarının kontrolü de artık O’na aitti. Artık ölümsüzlükle ödüllendirilen Rüzgar Saçlı Kız bundan böyle Azgulere olarak sonsuza dek o Rüzgarlı Vadi’de yaşayacaktı ve bu vadi O’nun artık o bütün güney rüzgarlarını kontrol edipte bir güzel yönettiği en ulaşılmaz kalesi olacaktı ve en gizemli üssü olacaktı.

O gün Rüzgarlı Vadi’de bütün bunlar yaşanırken; diğer bir yanda ise Rüzgar Saçlı Kız’ın evinde derin bir hüzün yaşanmaktaydı.Aradan günler geçmesine rağmen hala bizim Rüzgar Saçlı Kız’dan herhangi bir haber alamayan evin o iyi kalpli annesini artık hiç kimse teselli edemiyordu. Oysaki daha birkaç gün önce bu evde nede güzel bir kutlama partisi yapmışlardı ve gecenin geç saatlerine kadar ne de güzel eğlenmişlerdi. Evin her bir yanında o dünyalar güzeli kızına dair işaretler, izler ve emareler vardı. O’nun kokusu, O’nun nefesi, O’nun o kadife gibi sesi, o gülen gözleri ve varla yok arasındaki o yürüyüşü sanki o evin her bir yanına çökmüştü. Odasındaki o eşyaları, o kitapları, o kalemleri, not tuttuğu o defterleri, o resimleri , o fırçaları ve o cd leri hep O’nu anlatmaktaydı. Ya o altın makası, o altın kolyesi, o altın küpesi ve o altın tarağına ne demeliydi. Acaba o küçük evde şöyle saçları adeta altın renginde olan ve o sarı saçları rüzgarda öylece dalgalanan bir kız gerçekten yaşamış mıydı? Yoksa bütün bunlar bir rüyadan mı ibaretti, bir hayalden mi ibaretti? Evin annesi bu bilmeceye bir son vermek için; ta çocukluğundan itibaren kızının o uzayan saçlarını kesipte sakladığı o dolabı açtı ve orada biriktirmiş olduğu o güzelim saçları eline alıp bir güzel kokladığında bütün o endişeleri debir bir dağıldı.

Rüzgar Saçlı Kız’ın okul arkadaşları yaşanan o gizeme bir son vermek için ve Rüzgar Saçlı Kız’a dair herhangi bi ipucuna rastlayabilmek için kendi aralarında örgütlenip, iş bölümü yaptılar. Londra polisi ise olayın sadece kayıp bölümünü dikkate alarak soruşturmayı o yönde sürdürüyordu. Rüzgar Saçlı Kız’ın okul arkadaşları bir yandan bazı yerel gazetelere kayıp ilanı verdiler, bir diğer yandan da şehrin en işlek caddelerinde ellerindeki o duyuruları dağıttılar ve çok yoğun bir araştırma içine girdiler. Ve söz konusu o bombalı saldırılarda yaralanıpta hastahanelere ladırılan o insanların arasında o çok sevdikleri Rüzgar Saçlı Kız’ı arayıp durdular. Radyolara anons verdiler ve bir takım kayıp bürolarıyla yeniden görüştüler. Fakat onların bu yoğun koşuşturmasına rağmen hala o Rüzgar Saçlı Kız’a dair herhangi bir delile, bir kanıta ve bir sonuca ulaşılamamıştı.

Rüzgar Saçlı Kız’ın okul arakadaşları en son çare olarak King’s Cross Metro İstasyonu’ndaki o güvenlik görevlisiyle bir şekilde de olsa mutlaka görüşmeye karar verdiler. Ve uzun bir uğraştan sonra da O’nu ikna edip; bir hafta sonu onunla Rüzgar Saçlı Kız’ın evinde buluştular. Adam, söz konusu olaydan dolayı adeta ruhsal bir travma geçirmekteydi. Hiç kimse O’na inanmamıştı ve O’nun anlattıklarını gerçekçi bulmamıştı. Bunun üzerine O da geri adım atarak adeta bir suskunluk süreci içine girmişti. Fakat aradan geçen o günler içimde o gün, orada yaşadıkları ve orada tanık olduğu o tuhaf anlar ve dakikalar devamlı bir şekilde beynini kurcalayıp durmaktaydı. Adam bir tesadüf eseri içine düşmüş olduğu o ruh halinden veya o ruhsal travmadan ancak orada yaşadıklarını bir başkasına anlatarak belkide kurtulabilirdi. Ve bugün, burada buluştuğu insanlar da en sonuna kadar kendisini dinlemeye ve o gün, orada olan biteni anlamaya cok arzuluydular. Bu durumu fark eden adam, o gün, orada görüpte yaşadığı bütün olayları en ince detayına kadar bir bir anlattı. Olay yerinde cansız bir şekilde yerde yatan bir genç kızdan bahsetti, O’nun o sapsarı saçlarından bahsetti, el çantasından bahsetti ve hatta o genç kızın o gün ne tür bir elbise giydiğinden bahsetti.

Evin annesi söz konusu güvenlik görevlisinin bütün o anlattıklarından sonra artık daha da bir emin olmuştu. Çünkü adamın bütün anlattıkları o çok sevgili kızını işare etmekteydi. Adam daha sonra renkli bir sis bulutundan bahsetti ve o sis bulutu dağıldıktan sonra da orada, öylece yatan o kızın birdenbire ortadan yok olduğundan bahsetti. Sanki bir sır gibi o genç kızın bir anda nasıl olur da ortadan yok olupta öylece kayıplara karıştığına da o anda hiçbir anlam veremediğinden bahsetti. Ve en son olarak ta kuralları çiğneyerek söz konusu o genç kıza ait o telefonu nasıl yanına alıp ta sakladığından bahsetti. Ve bütün bu anlattıklarını da adeta doğrulamak için o genç kıza ait cep telefonunu çantasından çıkarıp bir güzel evin annesine verdi. Artık herşey yerli yerine oturmuştu ve artık o genç kıza ait o cep telefonu bir şekilde de olsa evin annesine ulaşmıştı. Fakat hala o genç kızdan bir haber yoktu ve O’nun yaşayıp yaşamadığından da hala kimse bir bilgi sahibi değildi.

Rüzgar Saçlı Kız’ın annesi ve okul arakadaşları böylesine gizem dolu ve böylesine bilinmezlik dolu bir sorunu çözmek için her yolu denediler. Ortada bir genç kız olmasına rağmen, bir görgü şahidi olmasına rağmen, bir cep telefonu olmasına rağmen ve Old Street Tren İstasyonu’nun girişindeki o kamera kayıtları olmasına rağmen; onlar yine de Londra Polis Teşlikatı’nı tam anlamıyla ikna edememişlerdi. Bütün çabaları ve bütün uğraşları da herhangi bir netice vermemiş ve olayın çözümü konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşamamışlardı. Rüzgar Saçlı Kız’ın annesi ve okul arkadaşları; artık bir noktadan sonra herşeyi zamana bırakmanın ve büyük bir sabır içerisinde beklemenin daha doğru bir karar olabileceğini düşünmeye başladılar.

Aradan aylar geçti ve Rüzgar Saçlı Kız’ın eski mezun olduğu okuldan bir grup öğretmen iki haftalığına da olsa çok az bilinen bir kayak merkezinde tatil yapmaya karar verdiler. Altı kişiden oluşan öğretmen grubu uzun bir yolculuktan sonra söz konusu kayak merkezine gittiklerinde oradaki görevlilerden Rüzgarlı Vadi diye bir yer ismi duyduklarında çok heyecanlandılar. Öğretmenler kendi aralarında toplantı yaptılar ve o güne kadar hiç kimsenin geçmeye cesaret edemediği o Rüzgarlı Vadi’yi bir baştan, bir diğer başa kadar geçmeye karar verdiler. Mademki buraya kayak yapmaya gelmişlerdi ve mademki adrenalin arıyorlardı; o zaman herkesin bahsettiği o meşhur Rüzgarlı Vadi tam da onların aradığı gibi bir yer olmalıydı.

Rüzgarlı Vadi adından da bahsedildiği şekilde hem çok rüzgarlıydı ve hemde birçok dik yamaç, uçurumu ve de keskin yamaçları vardı. Öğretmenler bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra bir sabah vakti çok erken bir satte kiraladıkları bir helikopterle Rüzgarlı Vadi’nin en tepe noktasına ulaştılar. Öğretmenler öncelikle o çok tehlikeli olduğu söylenen Rüzgarlı Vadi’yi incelediler ve güvenle kayak yapabilecekleri bir rota belirledikten sonra da sıra halinde inişe geçtiler. İlk başlarda herşey çok güzeldi ve öğretmenler arasında heyecan dolu bir adrenalin yaşanmaktaydı. Ve Rüzgarlı Vadi’nin o dik yamaçları arasında yapılan o heyecan verici yarışın  dayanılmaz coşkusu bütün öğretmenleri öylece sarıp sarmalamışken; birden bire ortaya çıkan çok tuhaf bir rüzgar her şeyi alt üst etti.Rüzgarın etkisiyle savrulan kar o anda adeta bir kar fırtınasına dönüştü. Artık göz gözü görmez bir halde Rüzgarlı Vadi’de kayak yapmaya çalışan öğretmenlerin arasındaki o bağ tamamen kopmuştu.Grubun en arkasında olan öğretmen ise Kontrolünü kaybetmiş bir şekilde ve ortaya çıkan o tuhaf rüzgarın etkisiyle bir başka yöne doğtu sürüklenmeye başladı.Öndeki ekip arkadaşlarından tamamen kopan ve bir uçuruma doğru sürüklendiğini farkeden öğretmen; o anda yapacak başka birşeyi kalmadığını düşündü. Ve adam sözkonusu o uçurumun başına geldiğinde gözlerini kapattı ve o an artık kendisi için herşeyin bittiğini düşünerek o sonsuzluklara doğru veya o bilinmezliklere doğru en büyük uçuşlardan birini gerçekleştirdi. Ve tıpkı bir kartal gibi göklerde öylece süzüldükten sonra da kendşsşnş bir uçurumun dibinde buldu.

Kayak tutkunu öğretmen yarı baygın bir şekilde orada, o uçurumun dibinde öylece kalkaldı. Biraz olsun kendine geldğinde ise hala yaşayıp yaşamadığından da tam anlmıyla emin değildi. Adam o haliyle önce başından geçmiş olan o olayı hatırlamaya çalıştı ve daha sonra da yarı donmuş elleriyle vucüdunu kontrol edip yokladı. Herhangi bir kırık veya çıkık olmadığını farkeden öğretmen son bir gayretle ayağa kalktı ve önündeki o gizemli ormanın o bilinmez derinliklerine doğru yürümeye başladı.Hava hem çok soğuktu hem de kararmaya başlamıştı. Böylesi bir havada gerek aç kurtlara yem olmamak için ve gerekse de soğuktan donup ta ölmemek için mutlaka ama mutlaka sığınabileceği bir yer bulması gerekiyordu. Fakat bir yandan O yürürken, sanki ormandaki diğer ağaçlar da O’nunla birlikte yürüyorlardı ve sanki O’na yol gösteriyorlardı. Ormanın bu gizemli halini farkeden öğretmen o anda daha da bir korkmaya başladı. Hızlı hızlı adımlarla uzunca bir süre yürüyen adam artık ümidini kaybetmek üzereydiki; biraz ileride ormanın derinliklerinde bir ışık farketti ve hemen o ışığa doğru son bir gayretle yürümeye başladı. Orada, o kulübede kendisini nasıl bir sürprizin beklediğinden habersiz olan adamİ kulübenin kapısı önüne geldiğinde yorgunluktan olsa gerek orada öylece yığılıp kaldı.

Rüzgarlı Vadi’nin o gizem dolu ormanında kar yağışı sabaha kadar devam etti. Ve sanki gizemli bir davet üzerine çok uzak diyarlardan buraya gelen öğretmen hala yattığı o yatakta biraz olsun kendine geldiğinde; çok güzel bir kulübede misafir edildiğini farketti. Ve bir genç kız da kulübenin tam ortasında yer alan o sobanın üstünde bir şeyler pişirmekle meşguldü. Adam o yarı bitkin haliyle gerek düne dair, gerek dünkü yaşanan o kazaya dair, gerek o Rüzgarlı Vadi’ye dair, gerek orada birlikte kayak yaptıkları o öğretmen arkadaşlarına dair, gerek dün geceye dair ve gerekse de bu kulübeye nasıl ve ne şekilde getirildiğine dair birşeyler hatırlamaya çalışsa da bir türlü bunda başarılı olamadı.

Adam yattığı yatakta bütün bunları düşünürken ve yaşadığı o olayları hatırlamaya çalışırken; o anda sobanın üzerinde birşeyler pişirmekle meşgul olan o genç kız orada öylece yatan misafirinin biraz olsun kendine geldiğini farkedince hemen O’na doğru dönerek: “Günaydın hocam! Şimdi nasılsınız? Biraz olsun kendinize gelebildiniz mi?” diye sorunca adam çok şaşırdı.Çünkü hiç tanımadığı bir genç kızın kendisine hocam diye seslenmesine hiçbir anlam verememişti. Ve bu genç kız, kendisinin öğretmen olduğunu nereden biliyordu.

Adam o şeklilde biraz olsun doğrulup ayağa kalktıktan sonra kendisine hocam diye seslenen o genç kıza: “Herşey için çok teşekkür ederim.Hala hayattaysam eğer bu biraz da sizin yardımseverliğiniz sayesindedir.Fakat bu noktada anlayamadığım birşey var.Siz biraz önce bana hocam diye seslendiniz.Benim öğretmen olduğumu nereden biliyordunuz?” diye sorunca; genç kız da yüzündeki örtüyü kaldırdıktan sonra hocasına dönerek: “Hocam benim ben. Hala beni tanımadınız mı? Ben sizin o ele avuca sığmayan ve çılgınlıklarıyla baş edemediğiniz o çalışkan öğrenciniz Deloria’yım.” Şeklinde bir cevap verince o anda, o çok sevgili öğretmeni gördükleri karşısında ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemedi. Çünkü aylardır kayıp olduğu söylenen ve kendisinden herhangi bir haber dahi alınamayan Deloria şimdi tam karşısındaydı.

Adam, tam karşısında öylece duran o genç kızın aylar öncesinde 7 Temmuz sabahında o meşhur King’s Cross Metro İstaysonu’ndaki o bombalı saldırıda hayatını kaybettiği söylenen ve daha sonra ise bir türlü kendisine ulaşılamayan o sevgili öğrencisi Deloria’nın ta kendisi olduğunu farkedince hemen O’na sarıldı ve büyük bir özlemle O’nu kucaklayıp defalarca O’nu öptü, kokladı. Hocasıyla öğrencisinin aylar sonra böylesine gizem dolu bir vadide karşılaşmaları ve hasret gidermeleri görülmeye değerdi. Ve böylelikle aylardır çözülmez sanılan ve tam bir bilmeceye dönüşmüş olan bir olay, bir şekilde de olsa Rüzgarlı Vadi’nin o masalımsı derinliklerinde mutlu bir biçimde çözüme kavuştu.

Hocayla öğrencisinin o mutluluk verici karşılaşmaları ve sevgiyle birbirlerine sarılıp hasret gidermelerinden sonra mantık devreye girdi. Çünkü ortada sorulması gereken birçok soru vardı ve cevaplanması gereken birçok soru vardı. Aylar sonra bir tesadüf eseri bir araya gelen bu iki güzel insan önce bir güzel kahvaltı yaptılar ve daha sonra ise o okul anılarını bir güzel tazelediler. Ve Deloria’nın öğretmeni söz konusu o bombalı saldırıdan sonra okul arkadaşlarının vermiş olduğu o mücadeleden bahsetti.Nasıl organize olduklarını ve nasıl bir çabayla,enerjiyle her yerde sevgili arkadaşlarını aradıklarını da birbir anlattı.Öğretmenin bütün o anlattıklarından sonra Rüzgar Saçlı Kız daha bir mutlu oldu ve böylesine iyi kalpli okul arkadaşları olduğu için de çok sevindi.

Bütün bu olan bitenden sonra Rüzgar Saçlı Kız başından geçen herşeyi en ince ayrıntısına kadar öğretmenine anlatmaya karar verdi. Artık o canı kadar sevdiği annesinin o bitip tükenmeyen gözyaşlarını bir şekilde de olsa dindirmeliydi. Ve o çok sevdiği okul arkadaşlarına da bu sayede bir selam, bir teşekkür göndermeliydi. Rüzgar Saçlı Kız bazı önemli bulduğu şeyleri dikkate alarak o an içinde bulunduğu o durum hakkında bir takım bilgileri orada kendisini dinlemekte olan öğretmenine birbir anlatmaya başladı:

“ Sevgili hocam, aslında sizin buraya gelmenizi sağlayan ve Rüzgarlı Vadi’de kayak yapmanızı sağlayan bendim. Ve daha sopnra Rüzgarlı Vadi’de kayak yaparken birdenbire ortaya çıkan o tuhaf rüzgar sayesinde sizi o uçurumun başına getiren ve oradan da ormanın o derinliklerine kadar sürükleyen benim. Bütün bunlara sebep tek şey ise; annemın hala o dinmek nedir bilmeyen gözyaşlarıdır. Sevgili hocam, sizin de çok iyi bildiğiniz gibi ben; King’s Cross Metro İstasyonu’ndaki o bombalı saldırıdan sonra ortadan kaybolmuştum. Aslında ben söz konusu o bombalı saldırıdan dolayı kayatımı kaybetmiştim. Fakat gerek kuzey rüzgarları tanrısı Boreas ve gerekse de beni korumakla görevli olan rüzgarlar bekçisi Eolo; beni hemen oradan alıp buraya getirmişler. Ve Boreas o anda bütün enerjisini kullanarak bana yeniden güç vermiş, hayat vermiş. Ve artık bundan böyle ben; o Kıyamet Günü’ne kadar buradayım, bu Rüzgarlı Vadi’de yaşamımı sürdüreceğim. Tabi bu sanal bir yaşam olacak ve dünyadaki yaşamdan çok farklı olacak.

Benim buradaki asıl görevim ise, artık bundan böyle ben güney rüzgarları tanrıçası Azgulere olarak söz konusu o güney rüzgarlarını kontrol edip onlara güç vereceğim, onlara yön vereceğim ve kuzey rüzgarlarına destek sunacağım. Burası aslında benim o güney rüzgarlarını kontrol edipte yönettiğim asıl merkezi üssüm olacak. Ve Rüzgarlı Vadi’nin bu kısmına sizin dışınızda bir daha hiçbir insan giremeyecektir. Sadece size bir defalığına da olsa Rüzgarlı Vadi’nin o sanal kapısı açıldı ve o canım kadar sevdiğim anneme verilmesi gereken bir takım bilgiler de yine bu sayede size verildi.

Biraz sonra rüzgarlar bekçisi Eolo gelip seni öbür tarafın girişine kadar götürecek.Ve sen, oradaki sınırı geçtiğin andan itibaren artık bu kısım tamamen sana ve bütün ölümlü insanlara kapanacak. Londra’ya döndüğünde burada gördüklerini ve yaşadıklarını gerek o sevgili anneme, gereksede okul arkadaşlarıma birbir anlat. Benim burada söz konusu bu Rüzgarlı Vadi’de çok mutlu olduğumu söyle onlara.Ve her güney rüzgarı çıktığında da hemen dışarı çıkıp o rüzgarın, o tatlı esintisini tüm bedenlerinde hissetsinler. Çünkü o güney rüzgarının her bir dokunuşunda benden bir iz vardır, bir nişan vardır. Benim o sihir dolu saçımın herbir teli o güney rüzgarlarına karışarak öylece dünyanın dört bir yanına dağılmaktadır. Ve zorda kalan kim olursa olsun, tayfuna, kasırgaya yakalanan kim olursa olsun o anda Azgulere dıye seslenirse eğer; işte o anda benim saçlarım birdenbire canlanıp uzayacaklar ve benden yardım isteyen o insanı oradan çıkarıp kurtaracaklar. Çünkğ ben artık o meşhur güney rüzgarları tanrıçası Azgulere’yim ve Kıyamet Günü’ne kadar da bu vadide hüküm sürdüreceğim.”

Rüzgar Saçlı Kız’ın bu ilginç açıklamalarını çok dikkatli bir şekilde dinlemeye çalışan öğretmeni artık ne diyeceğini de şaşırmıştı.Herşey şimdi daha bir bilinmezliğe bürünmüş ve daha da bir gizemli hale gelmişti.Rüzgar Saçlı Kız o haldeki öğretmenini kulübenin kapısına kadar götürdü. Kapının önünde o meşhur ren geyiklerinin çektiği bir kızak duruyordu. Herşey ama herşey tıpkı masallardaki gibiydi ve artık o rüya da onlar için bitmek üzereydi. Rüzgarların bekçisi Eolo kızağın başında öylece beklemekteydi.Ayrılık vakti artık gelip çatmıştı ve öğretmeni ile öğrencisi de son kez birbirlerine sarıldılar.Ve o sırada Rüzgar Saçlı Kız kendisine ait bir saç tokası ile bir tutam saçı o anda öğretmenine verdiğinde O’na:

“Hocam, bu saç tokası ile bu bir tutam sarı saçı o çok sevgili anneme ver. O, bunların ne anlama geldiğini çok iyi bilecektir ve bunlar benim hala bir yerlerde yaşadığıma dair veya var olduğuma dair en büyük delildir. Lütfen bu emanetleri anneme ver. Herkese bol bol selamımı söylemeyi de unutma.”

Bu son konuşmadan sonra ve bu hüzün dolu vedadan sonra Rüzgar Saçlı Kız; o çok sevgili öğretmenini kapının önünde öylece beklemekte olan o kızağa bindirdi ve gözyaşları içinde onu bir güzel uğurladı. Rüzgarların bekçisi Eolo’nun çekmiş olduğu o kızakla Rüzgarlı Vadi’nin sınırına kadar gelen öğretmen bir anda kendisini vadinin diğer bir yanında bulunca çok şaşırdı.Çünkü o artık gerçek yaşama dönmüş ve dün geceden beridir kendisini arayıp duran o kurtarma ekipleri tarafından bulunarak kamp yaptıkları otele götürülmüştü. Adam gerek o kurtarma ekiplerine, gerek otel görevlilerine ve gerekse de diğer öğretmen arkadaşlarına başından geçenleri birbir anlattı. Rüzgarlı Vadi’ye dair ve orada görüpte yaşadıklarına dair ne varsa birbir anlattı ve Rüzgar Saçlı Kız’ın kendşsşne vermiş olduğu o değerli emanetleri de evin o gözü yaşlı annesşne bir güzel teslim etti. Rüzgar Saçlı Kız’ın annesine kendisine gönderilen o emanetleri hemen tanıdı. O altın toka ve o güzelim sarı saçlar gerçektende kendi kızı Deloria’ya aitti ve onun artık biryerlerde yaşadığına dair bir delildi.

Ve artık onun o biricik kızı Deloria; şimdi bir yerlerde adına Rüzgarlı Vadi denilen bir masallar aleminde öylece sonsuza dek yaşayacaktı.Ve bundan böyle de o güney rüzgarları tanrıçası Azgulere olarak,bütün o güney rüzgarlarını kontrol edip yönetecekti. Ve artık bundan böyle her güney rüzgarları çıktığında gerek onun o sevgili annesi, gerekse de onun o okul arkadaşları ondan tatlı bir dokunuş, bir temas hissedeceklerdi. Çünkü o güney rüzgarlarında o çok sevdikleri Rüzgar Saçlı Kzı’ın hem sıcaklığı vardır,  hem sevgisi vardı ve hemde gizemli bir dokunuşu vardı.